24 Nisan 2019 Çarşamba

We’re better together!


Değişim ve gelişim yolunda Siemens 1 Nisan 2019’dan itibaren Vision 2020+ sürecini başlattı. Bundan böyle bu yeni süreçte 3 ayrı Operation Company (OpCo) olarak faaliyet gösterecekler. Bunlardan biri de GP Gas and Power olacak.  Bu köklü değişimin doğru yolunu bularak “gelişim” durumu alacağına yürekten inanıyoruz. Biliyoruz ki bir kez doğru yol bulunursa gelişim hiçbir şey tarafından engellenemeyecektir. Geri dönüş ya da yavaşlama olası değildir.    

 

“We’re better together!” felsefesi doğrultusunda hareket edeceklerini söylediler. Hangi noktadan yola çıkıp hangi noktaya ulaşmayı hedeflediklerini anlattılar.  Compliance ve İş Güvenliğinin kırmızı çizgileri olduğunun; daima Güven, Saygı, İletişim temellerinde hareket etmeleri gerektiğinin bir kez daha altını çizdiler. Business Unit’ler ayrı ayrı iş kapsamlarını anlattılar. Gerçekleştirdikleri projeleri, pazarın durumunu, GP olarak birleşmeyle yepyeni fırsatların beklediğini vurguladılar.

 

Alice’in aksine onlar hangi yöne gitmek istediklerini biliyorlar. Sebat ve kararlılıkla yollarına devam edecekler. 1 Nisan onlar için bir başlangıçtı.  Her şey daha yeni başlıyor. Nerede olacaklarını kendilerinden başkası belirleyemez. Minyatür sahalarda büyük savaşlar onları bekliyor. Farkındalar. Ancak endişe etmiyorlar. Zamanı gelince çiçekler kendiliğinden açacaktır. Onlar işlerini aşkla yapmaya devam ediyor. Hepsinin bahtı açık olsun.

 

Kimileri sıra dışı oluyor,

Kimileri sıra üstü,

Kimileri sıra içi,

Kimileri sıra altı.

Peki onlar sıranın neresinde?


Tecrübe tarak gibidir; hayat insana verir ama kel olduğu zaman / La Belgique quatre point


ŞİİR DENİNCE:



 
GÜNLERDEN ÖYLE BİR GÜN
 
Günlerden öyle bir gündü;
Üstüne tarih düştüğüm.
Gözümün önüne geldi birden
Balkıyan güzel yüzün.
Ve yüreğim yandı söndü,
Ter bastı avuçlarımı.
Bir işlek kovan uğultusu
Kapladı kulaklarımı.
Uzandım usulca cigarama;
Yavan ömrüme katık.
Ben o gün öldüm gülüm,
Bir daha ölmem artık.
 
                   -Metin ALTIOK
 


PAYLAŞIMLAR:
Rakıda çok iyi gider ama, sanırım İskender’in şiirinin eşlikçisi biradır, hem de kutu bira. Niye mi, fazla ara vermek olmaz, şiirie yetişmek gerek diye!
 
Dünyanın sabıka kaydını şairler tutar.
 
Geyik akar suları özleyince
Akmamız yok, çekilmiş nehirler gibiyiz
                         -Edip Cansever
 
Geyik akarsuları özlediğinde
Hem su hem geyiktir akan
                 - Melih Cevdet Anday
 
 
İyi bir şiir o insaların yüz tanesinin toplamından daha uzun yaşar.
 
İntihar bombacılarını tanımak kolaydır. Deneyimli intihar bombacısı olmaz. -Lee Child
 
İnsan, hayvanın ölümcül bir hastalığıdır der Kojeve.
 
Beklemenin ne kadar uzun sürdüğünü bilmesin kimse. Yoksa aşktan ömür boyu korkarlar.
 
Gözünü kameraya yaslayanlar kendi nefesiyle başbaşa kalır hep.
 
Herkes bilgi sahibi olabilir ama herkes fikir sahibi olamaz.
 
Sakince yaşa. Zamanı gelince çiçekler kendiliğinden açacak.
 
Sarnıç saklar, pınar taşar. Çoğu kez taşmak iyidir, saklamaktan.
 
Savaş alanının ortasındayken yapılan atışların çoğu ıskalar.
 
Hiç kaygılanma; insan tutsak olduğunu anladığı an özgürleşmeye başlar.
Her neon pırıltısını hayat ışığı sanma.
 
Açık sözlü olmak iyidir; en kötü ihtimalle sonradan kaybedeceklerinizi en baştan kaybedersiniz.
 
Elveda diyorsun, eyvallah diyorum. -Celil Nalçakan
 
Her şeyde bir çatlak var, ışık işte oradan içeri sızar. -Leonard Cohen
 
Filantrop: Yunancada sevgi anlamına gelen "philos" ve insan anlamına gelen "antropos" kelimelerinin birleşerek oluşturduğu filantropi, köklerinden de anlaşılacağı üzere, insan sevgisi anlamına gelmektedir. filantrop olduğu söylenen kişi de bu durumda insanseverdir. insanların iyiliği için işler yapar ve onların çıkarını gözetir filantroplar. hümanizmle benzer gibi görünse de, hümanist insandan bir tık öne geçen filantroplar, kendilerini insanlara iyilik yapmaya adamış kişilerdir.
 

 
 
 
 
 
 
“Cinayet dediğin illa da kanlı bıçaklı olmak zorunda değildir, aşk da bir cinayettir.” – Ferhan Şensoy
 
 
 
 
 
 
 
“Ne düşünürsen düşün ama artık başka bir şey düşün.”
-Kurt Vonnegut

 
 
 
 
“Dünya herkesi kırar; ve sonra, bazıları işte o kırık yerlerinden güçlenir.”  -Ernest Hemingway
 
Adama öyle bir cehennemin dibine kadar yolun var diyeceksin ki sana adres soracak. -Winston Churcil
 
Bazen arkadaşlarımız düşmanlarımız olur ve bazen düşmanlarımız arkadaşlarımız.
Donald Rumsfeld and Saddam Hussein – Old Buddies
 
 
 

İETT Nostaljisi
--------------------------------------
 


 
 
Yaralıysan ve
Afganistan topraklarında
Bırakılmışsan
ve kadınlar
senden kalanları kesmeye gelirlerse,
Tüfeğine uzan ve
beynini
uçur.
Tanrına bir insan gibi kavuş.
 
-Rudyard Kipling
 
 
 
MOAB: Mother of All Bombs
The United States military dropped a 21,600-pound GBU-43/B bomb, nicknamed MOAB, in Afghanistan. The GPS-guided Massive Ordnance Air Blast Bomb — aka the Mother of All Bombs — is the U.S. military’s most powerful non-nuclear bomb.
 

Eşref Üren (1898 – 1984) – Ankara’da Kış

Paul Signac (1863 – 1935) – Snow, Boulevard de Clichy Paris, 1886
 
KİTAP DENİNCE:

Paul Auster'ın yeni romanının iki kahramanı var; biri evsiz-barksız, sarhoş, yarı-deli Willy, öbürü de kendi insanlığımız konusunda ondan pek çok şey öğreneceğimiz bir köpek: Kemik Bey. Bir köpeğin gözünden, onun düşüncelerine girerek dünyayı, yaşamı, insan ilişkilerini işleyen Paul Auster, kimi yerde eğlendirici, kimi yerde de trajik ve hüzünlü bir anlatımla her zamanki dil ustalığıyla, sözcüklere yüklediği enerjiyle, yalın ama yoğun yorumuyla bizi alışılmadık yollardan insanlığımızla yüzyüze getiriyor; yaşamlarımızın, ilkelerimizin kimi zaman nasıl da çürük ve dayanıksız temellere oturduğunu kanıtlarken, belleğimizin derinlerine gömdüğümüz eski ve kalıcı değerleri, günümüzün hızlı ve acımasız akışı içinde nasıl da unuttuğumuzu nostaljik yolculuklarla anımsatıyor. Willy ile Kemik Bey'in, yaşamın son durağı olan Timbuktu'ya doğru çıktıkları yolculuğu, yaşam felsefesini yansıtan bir izlek gibi kullanan Paul Auster, bütün romanlarında yaptığı gibi bu kitabına da katmış kendisini; dahası, Willy'de olduğu kadar, Kemik Bey'de de ondan izler bulmak olası. Yazar, bizi insan türünün çerçevesi dışına çıkararak, kendimize yepyeni bir gözle bakmamızı sağlıyor.
Hangi konuda yazmayı seçerse seçsin, nasıl bir masal uydurursa uydursun, büyüsünü koruyor, bizi de o büyünün içine katıyor.

Günümüzde ekonomik ve toplumsal düşünce akımlarının kaynağını bilmeden sağlıklı bir değerlendirme yapamayız. Galbraith bu kitabında, yüzyıllar boyu, ekonomik bunalımlar, devrimler, kıyımlar ve kırımlar yaşamış dünyamızın sosyoekonomik tarihini sergiliyor.
 
Bir önceki yüzyılda kapitalistler başarılarından, sosyalistler zaferlerinden emindiler. Oysa artık yaşadığımız Kuşku Çağı'dır. Toplumları, rejimleri etkileyen, hatta ona yön veren düşünce akımlarının, sistemlerinin yarattığı karmaşa içinde insan yaşamının biçimlenişi...
 
Ekonomik Gelişmeler Tarihi, aynı zamanda dünya televizyonlarında dizi olarak yayınlandı; türünün benzersiz bir yapıtı olduğu gerçeğinde bilim adamları kadar izleyiciler ve okurlar da oybirliği yaptılar.
 
Kapitalist ve sosyalist ekonomik sistemlerin gittikçe birbirine yaklaştığı tezini savunan Galbraith'i, Prof. Dr. Gülten Kazgan'ın önsözüyle..

Siz savaşla ilgilenmeyebilirsiniz, savaş sizinle ilgilenir. Savaş kazananı da yorar. Ölüm her şeyi eşit yapan doğal sonuçtur. Ölümden korkmayan ölmez; ölüm kendine koşanları hiçbir zaman vurmaz. Ölüm korkusu, ölüm acısından daha şiddetlidir. Ölüm telaşının bir anlamı yoktur. Size yol gösterdim de diyebilirsiniz, ama askeri manada emir vermedim. Kahramanlara emir verilmez!"
Osman Pamukoğlu
 
 
 
 
Zekaca kimseden aşağı değildi. Tertemiz billur gibi bir ruhu vardı. Asil heyecanları olan bir insandı. Ama hiçbir şey yapmadı. (Ivan Gonçarov – Oblomov)
 
Afşar Timuçin’e Sait Faik’i nasıl anlatırdın? Diye sorulduğunda “Yalnız hatta yapayalnız bir adamdır.” Yanıtını vermiş.
 
---------------------------------------------------------------------
 
 
Yaşar Kemal’in kaleminden Sait Faik ile söyleşi
 
Yaşar Kemal 30, Sait Faik 47 yaşındayken, röportajlar yapan Kemal, Faik’e Mark Twain Cemiyeti’ne fahri üye seçilmesini sormak istiyor. Sait Faik’i bulmak için İstiklal Caddesi’nde bir ileri bir geri yürüyor, orada bulamayınca Kadıköy sahile gidiyor, orada da bulamayınca Burgaz adaya gidiyor, sonra şehre geri geliyor ve ilk baktığı kaldırımda buluyor arkadaşını. Sonrası, Sait Faik ölmeden tam bir sene önce gerçekleşmiş aşağıdaki röportaj:
 
 
Sait Faik’le Görüşme
 
Akşamüstleri Tünelden Taksime doğru sol kaldırımdan yürürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli, ama müthiş kederli -yüzündeki keder besbellidir, elle tutulacak gibi, yüzde donup kalmıştır-, pantolonu ütüsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar. Bu adamın, bu Beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde yalnız, yapayalnız olduğunu söyler. Bu neden böyledir? Orasını kimse de bilmez… Bazı adam vardır, insan yüzünde sırf hınç, kin okur. Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık… Bu adamın üstünden başından da yalnızlık akar. Bir de bu adama, Kadıköy iskelesinin kanepelerinden birine oturmuş, heybeli köylüleri, çıplak ayaklı serseri çocukları, hanımefendileri seyrederken rastlarsınız.
 
Bu adam hikayeci Sait Faiktir.
 
Bir gün, aklımda kaldığına göre bir pırıl pırıl, cam gibi parlayan sonbahar sabahıydı, ona Kadıköy iskelesinin kanepelerinde rastladım.
 
“Ne var ne yok Sait?” dedim. “Hikaye yazıyor musun?”
 
“Yok,” dedi, “yaşıyorum.”
 
Hüzünlü, ılık, insan sevgisi dolu hikayelerini Sait yazmaz, yaşar. Sait bir dertli, kötülüklerden, aşağılıklardan, dünyadaki cümle bayağılıklardan, kirden iğrenen bir ademoğludur. O daima iyiliği söylemiştir.
 
Dünyaca ün almış Mark Twain derneğinin fahri üyeliğini aldığını duyunca, bu iş için Sait’in ne diyeceğini öğrenmek için aradım. O gün öğleden sonra İstiklal Caddesindeki kaldırımdan gittim geldim. Sonra Kadıköy iskelesine uğradım, orada da yoktu. Sait anacığı ile birlikte Burgaz adasında oturur, bindim vapura ikinci gün oraya gittim. Anası Saitin aynı gün İstanbula indiğini söyledi. İstanbulda, tarif ettiğim kaldırımda ona rastladım. Gene dalgın, sinirliydi. Yüzünden düşen bin parça olur derler ya, öyleydi.
 
“Bu iş için ne dersin?” diyecektim, korktum.
 
“Merhaba,” dedim.
 
“Merhaba, eyvallah,” dedi.
 
“Ne var, ne yok?” dedim.
 
“İyilik,” dedi.
 
“Mark Twain…” dedim.
 
“Aldırma,” dedi.
 
“Bak,” dedim. “Sait biliyorsun ki ben röportaj yaparım.”
 
“Sonra?” dedi.
 
“Söyle,” dedim.
Sait beni kırmadı. Teşekkür ederim.
 
Ben sual sormadan o başladı:
 
“Bana, Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliği verildi, dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötürü. Birçokları gibi ben de şaşırdım. Dünya edebiyatına hizmet filan etmediğimi söylemeye ne hacet. Bu, üyelik verilebilmesi için uydurulmuş nazik bir sebeptir sanırım.”
 
Ben aldım, dedim ki:
 
“Senden önce, bu cemiyetin ilk üyesi Atatürkmüş…”
 
“Biliyorum. Beni sevindiren de işte bu. Atatürkten sonra, benim üye olmam, benim için ne büyük bir şereftir. Bir milletin yetiştirdiği en büyük çocuğu ile, o milletin kendi halinde bir küçük hikayecisinin Amerikada bir cemiyette buluşmaları küçük hikayeci için ne bulunmaz şerefli bir fırsattır. Demokrasi de zaten böyle olur. Eğer bu üyelikten memnunsam, bu yüzdendir.”
 
“Politika…” dedim.
 
Sözümü ağzımda kodu:
 
“Karışmam.”
 
“Peki, seni bu cemiyete ne sebepten, hangi eserin için üye seçtiler?”
 
“En büyük devlet adamlarının, başkanların ve başbakanların fahri veya asli üye oldukları bir cemiyete beni de seçmenin adlı nedir diye düşündüm, şunu buldum: Demek ki şimdiden sonra dünya çapında bir hikayeciyi anmak için kurulmuş bir cemiyete dünyanın dört bucağından kendi halinde hikayeciler de seçilecek.
 
Türk hikayecilerini temsil ettiğim anlamına alınmasın sakın. Her hikaye yazan ve yayan Türk hikayecisi kendi şahsında bir dilin hikayeciliğini yaptığına göre, şahsıma Mark Twain Cemiyetinin gösterdiği ilgi ve sevgi daha çok Türk hikayeciliğine gibi geliyor bana. Ben de bu ilgi ve sevgiyi tüm hikayeci arkadaşlarımla paylaşırım. Kabul ederlerse.
 
Kendini bütün dünyaya tanıtmış, sevdirmiş, bir halk çocuğu olan hikayeci Mark Twaini ananların içine Türk dilinin bir hikaye yazarını almayı düşünenlere de teşekkür ederim.”
 
“Mark Twain için ne dersin?”
 
“Sen de amma sual sorarsın ha. Ne derim! Mark Twain de alay edermiş, güldürürmüş, kepaze edermiş cemiyetteki sahte vakarları, petrol krallarını, pamuk prenslerini, demir beylerini, çelik efendilerini sağlığında. Ölümünden sonra da bir Türk hikayeci ile şakalaşmasın mı? Eyvallah Mark Twain!”
 
Sonra güldü Sait:
 
“Daha soracağın?” dedi.
 
“Eyvallah,” dedim.
 
Ayrıldık. O, bir sinemanın önünde kaldı.
 
17.5.1953
 
Kaynak: Yaşar Kemal: Röportaj Yazarlığında 60 Yıl. Yapı Kredi Yayınları.
 
ŞARKI / TÜRKÜ DENİNCE:
 
Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri
Muharrem Ertaş
 
Aman yine göç eylemiş Avşar elleri
Aşıp aşıp giden eller bizimdir
Arap atları da yakın eden ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
 
Aman belimizde kılıncımızın Kirman'ı
Taşa değer mızrağımın temreni
Aman devlet vermiş hakkımızda fermanı
Ferman padişah dağlar bizimdir
 
Aman Dadaloğlu der ki kavga kuruldu
Silahşörlerde davlumbazlar derildi
Nice koç yiğitler de yere serildi
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
 
 
Yara
Kalben
 
Karanlık bir yerde bul beni
Kaybettiğin gün gibi bekliyorum
Üstümde bir başkasının ceketi
Yine de tanırsın biliyorum
Tanıdık bir yerde bul beni
Kuğulu'da buluşalım
Kalpsizin biri demişsin hani
Bari yorgun, dargın bakışalım
Sokaklarda ayak sesleri
Özlemek artık yasaktır
Sildik hafızadan bizi
Fotoğraflarımız kayıptır
Hiç anlatmadım sana oysa
Daha çok hikayemiz vardı
O gece sormuştun ya bana
Uzaklığın en büyük yaraydı
Yaraya gülümsedim her sabah
Yarayı önemsedim
Yarayı hazırladım gözlere
Yarayı temizledim
Yarayı büyütmedim hayalinle
Kendimi küçümsedim
Denize baktım ömürlerce
Tuzunu ezberledim
Yarayı öptüm ellerinden
Yarayı dinledim
Benden onda da var dedi
Yarasını sevdim
Elini uzattı
Havada kalan hep güzel hayalimiz
Yaramızı unutturur
Yarayı kanatan aşk
Yaradan da derin
Elini uzattı
Havada kalan en güzel hayalimiz
Yaramızı unutturur
Yarayı kapatan aşk
Yaradan da derin
Elini uzattı
Havada kalan en güzel hayalimiz
Yaramızı unutturur
Yarayı kapatan aşk
Yaradan da derin
Elini uzattı
Havada kalan en güzel hayalimiz
Yaramızı unutturur
Yarayı kapatan aşk
Yaradan da derin
Yaramızı unutturur
Yarayı kapatan aşk
Yaradan da derin