ŞİİR
DENİNCE:
Geceyi en önde aşan, sahici ölüme ne dersin?
|
YAŞAMA SEBEBİ
sıkmışım
dişlerimi gözlerim kanayana kadar
çeyizimizde
hüzün motifleri
göçebe
bir ağıt göğsümün derinliklerinde
bu
aşkın dönüşü yoksa
duman
kırığı gözlerinde gecenin hıçkırıkları
kırık
keman sesi ve adağım var
moraran
hercai düşlerim ateşi delip ıslatır mendilimi
kalbime
dolar -sonsuz uykuma- korkuya susamış yasadışı bir rüzgâr
bu
aşkın dönüşü yoksa
suya
düşer kokusu menekşelerin
deniz
her zamankinden daha köpüklü
serçeler
bi garip ötüşlüdür
martıları
mavnalarla başka türlü danseder hamuruna sevgi katılmış bu dünyanın
küflü
yüzler yok hiçlik de
hani
ne derler gözlerinden öperim çocuk,gamlı sevda, şiir
ne'm
kalır geriye gülüm seni alırlarsa benden
tiksintiler
toplamı umutsuzluk sapağında ölüm
-Kaan İNCE
|
|
MUSTAFA KEMAL'İN KAĞNISI
Yediyordu
Elif kağnısını,
Kara
geceden geceden.
Sankim
elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak
cephelerin acısıydı gıcırtılar,
İnliyordu
dağın ardı, yasla,
Her
bir heceden heceden.
Mustafa
Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına
Mermi
taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk
giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam
salmıştı asker içinde.
Bu
kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu
yola önceden önceden.
Öküzleriyle
kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi,
içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabaş,
çok ihtiyardı, çok zayıftı,
Mahzundu
bütün bütün Sarıkız, yanı sıra,
Gecenin
ulu ağırlığına karşı,
Hafifletir,
inceden inceden.
İriydi
Elif, kuvvetliydi kağnı başında
Elma
elmaydı yanakları üzüm üzümdü gözleri,
Kınalı
ellerinden rüzgâr geçerdi, daim;
Toprak
gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alını
yeşilini kapmıştı, geçirmişti,
Niceden,
niceden.
Durdu
birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu,
Nazar
mı değdi göklerden, ne?
Dah
etti, yok. Dahha dedi, gitmez,
Ta
gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur
Nasıl
dururdu Mustafa Kemal'in kağnısı.
Kahroldu
Elifçik, düşünceden düşünceden
Aman
Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur
beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer
götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin,
Koma
yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak
hele üzerinden ses seda uzaklaşır,
Düşerim
gerilere, iyceden iyceden.
Kocabaş
yığıldı çamura,
Büyüdü
gözleri, büyüdü yürek kadar,
Örtüldü
gözleri örtüldü hep.
Kalır
mı Mustafa Kemal'in kağnısı, bacım,
Kocabaşın
yerine koştu kendini Elifçik,
Yürüdü
düşman üstüne, yüceden yüceden.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
|
|
HAYAT BİR GREVDİ SÜREKLİ KIRILAN
evrenin
bütün kıygıları zenci bir tenin sırtında
patlayan
kırbaç gibi balkıdıkça;
sustuk
sustuğunuza benzer
biraz
fazla sıkarak vücudun dişlilerini
tiner
koklayan bir kuşun iki kanat arası uzadık
ağır
yalnız ve en yukarıya kadar güvensiz
"kendini
anlatmalıdır herkes"
gülümseyişinin
rengini kan gülü
anlatacak
neyimiz kaldı
söyleyecek
kimimiz uzak ve yakın
tuttuk
sonu geldi
kavradıkça
gelişen kaslarıyla ayrılığın
temmuz
uzak solgun bir çocuğun eylülü içerdeydi
şehirler
bitirmiştik
yürüyorduk
en uzağına zayıf köylerin
safran
ve katran aynıydı; dilimizle bilmiştik
büyüyorduk
tapınağa doğru: kanayan toprağa
bilinir
ki ortadoğu şehrinde
kolayına
çıkmaz sokağın en sevileni ölüyse
beyaz
bir kolanmışçasına yağar günün bütün yağmurları
giden
su kalan toprak olur
turunç
kapta açlık gibi kalın örgüsüyle tıkırdar zaman
manastır
gülistanında kanayan sabır taşı
kahır
köpürmesi çark inlemesi
şafak
söker gece diker diye bütün sökükleri
işte
öyle sevdim
bağlanacak
biri kurulacak sevgi kalmasın
barınaksız
son güzellik de utancın kamçısıyla
yaralansın
için ışık söndü kör kaldık
yine
de mersinler sardı bütün çocuklarımızı
prusya
mavisi gök ender rastlanan bir sevgiyle sızdı
ne
yazık nefretle uyanmak ve bir o kadar seninle hür
mum
ölür aşk kalır şarkı söyleyen cüssesiyle
kaplar
beni küçük dudakların
göğsünde
yükselir en güzel devrim şiiri
sustuk
sustukları gibi
şehir
bitti köy kaldık yitik bir savın hâlâ ılık teninde
taşla
tortuyla
ve
mızrakla sakat bırakılmış bir ütopyanın
son
sözleriydik: hayat bir grevdi sürekli kırılan
birer
grevdi gözlerin
Azad Ziya EREN
|
Gemi komutanı için izin
kriteri şudur: “Geminin direğini görebileceğin mesafede bulunmak.”
Aşk nedir, diyor, cevap:
Yanında ‘bugün yine hava çok güzel’ diyen bir sevgilin olması.Bugün yine hava
güzel diyen bir sevgili? Bu acımasız gerçek dünyada hepimizin rüyası hayatın
hepimizin anlamı, yanımızda, bugün hava ne güzel diyecek bir arkadaş, bir
sevgili.
“The more one talks, the less the words mean.”
Anna Karina in Vivre Sa Vie, 1962,
by Jean-Luc Godard
“Bir zamanlar asra
manşettim, şimdi 11 puntoyum…”
Genotip: Bir canlının
genetik kodlarının tamamıdır
Fenotip: Bir canlının
genotip ve çevre etkileşimi sonucunda ortaya çıkan görüntüsü ve özellikleridir.
"Sizleri birer
kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler olarak geri dönmelisiniz."
Her zaman en karanlık yer
lambanın altıdır.
Bir savaş ancak son asker
de gömüldüğü zaman bitmiş sayılır.
Mekke Hilton’un üst
katları panoramik, oyunun son perdesi en iyi oralardan seyrediliyor.
Her şeyi aklıyla
değerlendirmeye kalkan, öfkeden ölmeyi göze alır.
Türkiye batmaz, batarsa
okyanuslar taşar.
Kozmik ağın bir sonraki
Spiraline yaptığı yolculukta yanımda ol! / The next spiral of the Cosmic Web
Işığa hizmet etmek için
karanlıkta çalışırız. Assessin’s Creed
Melting Pot: Erime Potası
Iron and Rust: Demir ve
Pas
“Tarih yazmak, tarih
yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat,
insanlığı şaşırtacak bir hal alır” – Mustafa Kemal ATATÜRK
Nesini Söyleyim Canım
Efendim
Nesini söyleyim canım
efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz
bizim
Arzuhal eylesem deftere
sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz
bizim
Sefil ireçberin yüzü
soğuktur
Yıl perhizi tutmuş içi
koğuktur
İneği davarı iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur
malımız bizim
Reçberin sanatı bir arpa
tahıl
Havasın bulmazsa bitmiyor
pahıl
Tecelli olmazsa neylesin
akıl
Dördü bir okkalık dolumuz
bizim
Benim bu gidişe aklım
ermiyor
Fukara halinden kimse
bilmiyor
Devletin sikkesi selam
vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz
bizim
Evlat da babanın sözün
tutmuyor
Açım diye çift sürmeye
gitmiyor
Uşaklar çoğaldı ekmek
yetmiyor
Başımıza belâ dölümüz
bizim
Zenginin sözüne beli
diyorlar
Fukara söylese deli
diyorlar
Zemane şeyhine velî
diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz
bizim
Sekiz ay kışımız dört ay
yazımız
Çalığından telef oldu
bazımız
Kasım derken buz tutuyor
özümüz
Mayısta çözülür gönlümüz
bizim
Tahsildar da çıkmış
köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta
satar
Hasırdan serilir çulumuz
bizim
Zenginin yediği baklava
börek
Kahvaltıya eder keteli
çörek
Fukaraya sordum size ne
gerek
Düğülcek çorbası balımız
bizim
Serdarî halimiz böyle
n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın
alacak
Mamurlar yıkılıp viran
olacak
Akıbet alınır öcümüz bizim
-Âşık Serdari
Statue of Liberty /
Özgürlük Heykeli: Heykel, yerden meşalenin ucuna kadar 93 metre uzunluğa ve 204
ton ağırlığa sahiptir. Kadın figürünün elinde bulunan
tabletin üzerinde, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nin tarihi olan 4 Temmuz
1776 tarihi yer almaktadır.
America the Beautiful
O beautiful for spacious
skies,
For amber waves of grain,
For purple mountain
majesties
Above the fruited plain!
America! America! God shed
His grace on thee,
And crown thy good with
brotherhood
From sea to shining sea!
O Beautiful for patriot
dream
That sees beyond the years
Thine alabaster cities
gleam,
Undimmed by human tears!
America! America! God mend
thine ev'ry flaw,
Confirm thy soul in
self-control,
Thy liberty in law
|
America the Beautiful
Ey geniş gökyüzü için
güzel,
Kehribar tane dalgaları
için,
Mor dağ ihtişamları için
Meyveli ovanın üstünde!
Amerika! Amerika! Tanrı,
lütfunu sana bıraktı,
Ve kardeşliğinizle
iyiliğinizi taçlandırın
Denizden parlayan denize!
O vatansever rüya için
güzel
Yılların ötesini gören
Kaymaktaşı şehirler
parlıyor,
İnsan gözyaşları yüzünden
zayıfladı!
Amerika! Amerika! Tanrı her
kusuru onarır,
Öz kontrolünde ruhunu
doğrula,
Hukukta özgürlüğün
|
"Keep, ancient lands,
your storied pomp!" cries she
With silent lips.
"Give me your tired, your poor,
Your huddled masses
yearning to breathe free,
The wretched refuse of your
teeming shore.
Send these, the homeless,
tempest-tost to me,
I lift my lamp beside the
golden door!"
|
"antik topraklarınız,
uydurma gösterişleriniz sizin olsun!
bana tükenmişlerinizi,
yoksullarınızı, özgür bir nefese hasret tıklım tıkış yığınlarınızı
kalabalık sahillerinizin
sefil artıklarını verin.
altın kapı'nın yanında
elimdeki lambayla dikiliyor olacağım.
bu evsizleri, fırtınaların
savurduğu bu insanları siz bana gönderin.
|
1892’den 1954’e kadar
Ellis Adası Amerika için bir göç kapısıydı.
Nedim Günsür Plaj
Şükrü Erdiren, Sahildeki
Tekneler
ŞARKI
DENİNCE:
Guns N' Roses - November
Rain
November Rain
Guns N' Roses
When I look into your eyes
I can see a love restrained
But darlin' when I hold you
Don't you know I feel the
same
Nothin' lasts forever
And we both know hearts can
change
And it's hard to hold a
candle
In the cold November rain
We've been through this
such a long long time
Just tryin' to kill the
pain, oo yeah
But love is always coming
and love is always going
And no one's really sure
who's lettin' go today
Walking away
If we could take the time
To lay it on the line
I could rest my head
Just knowin' that you were
mine
All mine
So if you want to love me
Then darlin' don't refrain
Or I'll just end up walkin'
In the cold November rain
Do you need some time on
your own
Do you need some time all
alone
Everybody needs some time
On their own
Don't you know you need
some time all alone
I know it's hard to keep an
open heart
When even friends seem out
to harm you
But if you could heal a
broken heart
Wouldn't time be out to
charm you
Sometimes I need some time
On my own
Sometimes I need some time
all alone
Everybody needs some time
On their own
Don't you know you need
some time all alone
And when your fears subside
And shadows still remain,
oh yeah
I know that you can love me
When there's no one left to
blame
So never mind the darkness
We still can find a way
'Cause nothin' lasts
forever
Even cold November rain
Don't ya think that you
need somebody
Don't ya think that you
need someone
Everybody needs somebody
You're not the only one
You're not the only one
Don't ya think that you
need somebody
Don't ya think that you
need someone
Everybody needs somebody
You're not the only one
You're not the only one
Don't ya think that you
need somebody
Don't ya think that you
need someone
Everybody needs somebody
You're not the only one
You're not the only one
Don't ya think that you
need somebody
Don't ya think that you
need someone
Everybody needs somebody
|
November Rain
Guns N' Roses
Ben senin gözlerinin içine
baktığımda
Ölçülü bir aşk
görebiliyorum
Ama seni tuttuğumda
sevgilim
Aynı hissettiğimi bilmiyor
musun
Hiçbir şey sonsuza kadar
sürmez
Ve ikimiz de biliyoruz ki
kalpler değişebilir
Ve bir mum tutmak zor
Soğuk Kasım yağmurunda
Bu kadar uzun zamandır
yaşadık
Sadece acıyı öldürmeye
çalışıyorum, evet
Ama aşk her zaman geliyor
ve aşk her zaman gidiyor
Ve bugün kimin gideceğini
kimse bilmiyor
Çekip gitmek
Eğer zaman ayırabilseydik
Çizgiye koymak için
Kafamı dinlendirebilirdim
Sadece benim olduğunu
biliyorsun
Hepsi benim
Eğer beni sevmek istiyorsan
O zaman sevgilim kaçınma
Yoksa sonunda yürürüm
Soğuk Kasım yağmurunda
Kendi başına biraz zamana
ihtiyacın var mı
Yalnız başına biraz zamana
ihtiyacın var mı
Herkesin biraz zamana
ihtiyacı var
Kendi başlarına
Yalnız başına biraz zamana
ihtiyacın olduğunu bilmiyor musun
Açık bir kalbi tutmanın zor
olduğunu biliyorum
Arkadaşların bile sana
zarar verdiğinde
Ama eğer kırık bir kalbi
iyileştirebilirsen
Seni cezbetmek için zaman
kalmaz mıydı
Bazen biraz zamana
ihtiyacım var
Kendi başıma
Bazen yalnız başına biraz
zamana ihtiyacım var
Herkesin biraz zamana
ihtiyacı var
Kendi başlarına
Yalnız başına biraz zamana
ihtiyacın olduğunu bilmiyor musun
Ve korkuların azaldığında
Ve gölgeler hala duruyor,
oh evet
Beni sevebileceğini
biliyorum
Suçlanacak kimse
kalmadığında
O yüzden karanlığa aldırma
Hala bir yol bulabiliriz
'Çünkü hiçbir şey sonsuza
kadar sürmez
Soğuk kasım yağmurunda bile
Birine ihtiyacın olduğunu
düşünme
Birine ihtiyacın olduğunu
düşünmüyor musun
Herkes birine ihtiyaç duyar
Sadece sen değilsin
Sadece sen değilsin
Birine ihtiyacın olduğunu
düşünme
Birine ihtiyacın olduğunu
düşünmüyor musun
Herkes birine ihtiyaç duyar
Sadece sen değilsin
Sadece sen değilsin
Birine ihtiyacın olduğunu
düşünme
Birine ihtiyacın olduğunu
düşünmüyor musun
Herkes birine ihtiyaç duyar
Sadece sen değilsin
Sadece sen değilsin
Birine ihtiyacın olduğunu
düşünme
Birine ihtiyacın olduğunu
düşünmüyor musun
Herkes birine ihtiyaç duyar
|
KİTAP
DENİNCE:
|
Lady Brenda Last,
yedi yıldır evli olduğu Tony Last'ten ve aile yadigârı malikânelerindeki
günlük hayattan bunalmıştır. Tekdüze yaşantısına Londra sosyetesine
katılmakla teselli bulan Brenda, zamanla ailesine sırt çevirip yapmacık bir
gençle, John Beaver'la kaçamak yapar. Karısının sadakatsizliğinden başka
büyük sarsıntılar da yaşayan Tony Last, her şeyi ardında bırakma kararı
alarak uzun, zorlu bir yolculuğa çıkar. Ancak gün geçtikçe kılavuzunu
büsbütün kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Frank Kermode,
Alexander Woollcott gibi önde gelen eleştirmenlerce yüzyılın en önemli
romanları arasında gösterilen, Time dergisinin belirlediği “Yüzyılın
İngilizcedeki En İyi Yüz Romanı” listesine dahil edilen Bir Avuç Toz,
benzersiz üslubuyla trajedi, komedi ve taşlamanın harmanlandığı bir roman.
Yabancılaşmış bir neslin sorunlarını irdeleyen Evelyn Waugh, toplumu ve tek
tek bireyleri bir arada tutan bağların çözülmesiyle gelen üstü örtülü
barbarlığı, sakınmasız bir gözle betimliyor.
“İncelikli
tarzıyla bir taşlama başyapıtı bu roman. Komik de… Harikulade bir kitap.”
|
|
Otuz iki yıllık
bir zaman diliminde yazılan İnce Memed düzene başkaldıran Memed'in ve insan
ilişkileri, doğası ve renkleriyle Çukurova'nın öyküsüdür. Yaşar Kemal'in
söyleyişiyle 'içinde başkaldırma kurduysa doğmuş' bir insanın, 'mecbur
adam'ın romanı.
Abdi Ağa'nın
zulmüyle köyünü terk etmek zorunda kalan Memed, Ağa'nın yeğeniyle
evlendirilmek üzere olan Hatçe'yi kaçırır. Abdi Ağa'yı yaralayan, yeğenini de
öldüren Memed eşkıya Deli Durdu'ya katılır, ancak kıyıcılığına katlanamadığı
Deli Durdu'dan iki arkadaşıyla birlikte ayrılır. Memed, sıradan bir köy
çocuğuyken, zulmedenler için eşkıyaya, köylüler içinse bir kurtarıcıya
dönüşür.
|
|
"Trevanian
tiryakisi aslında alışılmadık harika bir tiptir: doğal seçkincidir, sinik
olmaktan çok, gerçekçiliğin saldırısına uğramış bir idealistir, farklı bir
trampetin temposuna uyarak yürüyen biri olmaktan çok, tek kişilik bir geçit
töreninde kendi davulunu çalarak yürüyen kişidir.
-Trevanian-
Otuzlu yılların
ekonomik krizi ve savaş yıllarında yıkık dökük bir mahalleden geçen hayatlar
ile pencere önünde dinlenen radyo programları, müziği, şarkıları ve
piyesleriyle küçücük bir kutudan çıkan dünya kadar hayalgücü...
Kendilerini
kurtaracak olan "gemi"yi bekleyerek çaresizlik içinde yaşayan,
yoksulluğun ve yoksunluğun fonda aktığı "küçük" insanların
büyük" Amerikan rüyası...
Trevanian'ın
ölümünden hemen önce yayınlanan son romanı İnci Sokağı, gerçek hayatına
göndermeleriyle otobiyografik bir özelliği barındırıyor ve her zamanki dil,
kurgu ve zaman kaydırmalarıyla birlikte bu sefer Dickens ve Steinbeck'vari
klasik bir dille gizemlerle dolu yaşamının ilk yıllarına ışık tutuyor. En
başa dönüyor. Müthiş gözlemler, ayrıntılı betimlemelerle koca bir dünya
sığdırıyor çocukluğunu geçirdiği dar sokaklara...
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder