Hekim Öğütleri
Uyanıp gecenin bir yerinde
karanlığı dinlemek?
Sevdadandır
Dalıp gitmek yıldızların kımıltısına
Yüreği bölmesi türkülerin?
Sevdadandır
Geceler uzuyor gitgide...
Kıştır
geceler uzar
Sevdadır kısaltan
geceyi
Sevda nasıldır?
Unuttu etim iğde çiçeklerini
Dişlerim kenetli
sevda dendimi
Elinizi toprağa
dayayın
duyun tohumun
çıtırtısını
Kekik koklayın
Toprağın
sevgisiyle bakın
güneşe ve
yağmura
Bir bebek
kıpırdasın kanınızda
Sevdalanın.
- Sennur Sezer
|
|
Dosta Düşmana Karşı
Onlar güneşin bağrında ateş
Yeryüzünde bir taze çiçektiler
Namluda namusun fişengi
İsyanda yürek kara düşte
Bembeyaz gerçektiler
-Orhan
Kotan
|
|
66. SONE
Vazgeçtim bu dünyadan, tek ölüm
paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç
açmaya değmez.
Değilmi ki çiğnenmiş inancın en
seçkini,
Değilmi ki yoksullar mutluluktan
habersiz,
Değilmi ki ayaklar altında insan
onuru,
O kızoğlan kız, erdem dağlara
kaldırılmış.
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken
mertlik bozulmuş.
Değilmi ki korkudan dili bağlı
sanatın,
Değilmi ki çılgınlık sahip çıkmış
düzene.
Doğruya doğru derken, eğriye
çıkmış adın,
Değilmi ki kötüler kadı olmuş
Yemen’e.
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan
geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor
adama...
-William Shakespeare
Çeviri: Can Yücel
|
PAYLAŞIMLAR:
Lodosçuluk: Sahillerde
lodosu bekleyip, lodosun getireceği (altın, değerli eşya vs.) şeylerden geçim
sağlamak.
Yazdığım her satırda göz kırptım sana, annemin kurduğu sofralarda içimden hep bir tabak ekledim. Şarkılarda seni dinledim, şiirlerde seni söyledim, Allah şahidim, bir gün beraber yeriz diye dört kıştır hiç nar yemedim. -Ali Lidar
Netlik isteyen ücretini ödüyordu.
Gerçeklik isteyen ise bedelini.
Süper gücü yoktu hiçbirimizin, acılara gülümsemekten başka.
Ne berbat şeymiş faşizm.
Öyle ediyor böyle ediyor, kalbi en kötü yerinden kırıyor. Arkadaşlarından
büküyor insanın kanadını.
Her deli üstünü başını
yırtmaz derler, biz de işte sırıtıyorduk. Ne yapalım yani? “Gülmeyelim de
ölelim mi!” diyorduk.
Bugünlerde önemli olan
zevahir, mazruftan bahis açmayalım, zarfı düzgün tutalım yeter. Vız geliyormuş,
aha şuradan da siktirip tırıs gidiyormuş gibi.
Plajın uğultusunda
yürüyorduk. Musa’dan tek farkımız vardı: Denizi değil, hayatımızı ikiye
bölmüştük.
Merdan acısından
ayakkabılarına taş doldurup dağa doğru yürüdü.
Ben Süleyman’dım ve bunu
karıncalarla öğreniyordum. Yeryüzünde yeni bir şey yoktur. Başını eğip aynı
yolu aynı hızla gidip gelmekten başka.
Yelkovan Kuşu’sun.
Gözlerinin önünden geçiyorsun hep insanların, sorsan bir çoğu seni ömründe
görmemiş.
Şemsiye
tozlu bir şemsiye durur
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
anımsar mısın bilmem
yağmurun bardaktan
boşanırcasına yağdığı o
günü
hani şemsiyeyi iyice çekip
başımıza
dudaklarımla hesaplamıştım
yüz ölçümünü
nicedir sokağa
çıkarmıyorum
şemsiyeyi
korkuyorum çünkü
kapısı açık kafesinden
uçan bir kanarya gibi
beni ikinci kez terk
etmenden
yanıt alamayacağımı bilsem
bile
yanına gidip
sorarım her gün şemsiyeye
altında elele
nasıl görünürdük diye
Sunay Akın
“Nermin’i soruyorsan,
sensiz yaşayamam, ölürüm diyordu. İki sene önce Kelebek Mobilyaların oğluyla
evlendi. Geçen gün gördüm, çocuğu olmuş, ölmemiş, çoğalmış kahpenin kızı.”
geçip gideceğim; üveyiklerle, kekliklerle,
bir kertenkeleyle çalılar arasından.
"Geçti," diyecekler, "Geçti!" Bir hışırtı, bir
ses,
bir otun bir ota sürtünmesidir kalacak olan.
-
Osman Namdar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder