25 Şubat 2011 Cuma

Yaslı Gittim Şen Geldim: Kıbrıs

Bellapais Manastırı
St.Hilarion Kalesi
Mavi Köşk (Kaçakçının Köşkü)
Dipkarpaz Köyünde Kahve Molası
Karpaz Eşekleri’nin Panaromik Görünümü
Apostolos Andreas Manastırı
Dünyaca Ünlü Altınkum Sahili (Caretta Caretta’ların Yumurtladıkları Sahil)
Makaryos’un Sarayı (panaromik Görünüm)
Boğaz Şehitliği
Barbarlık Müzesi
Yeşilhat Sınırı ve Ara Bölge’nin Görünümü
Ledra Palas Oteli ve Sınır Kapısı
Cumhurbaşkanlığı Sarayı
Tarihi Girne Kapısı
St.Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi
Glapsides Plajında Yüzmek
Mağusa Kalesi ve Venedik Surları
Lala Mustafa Paşa Cami (St.Nicholas Katedrali)
Vatan Şairi Namık Kemal’in Zindanı
Yasak Kent Maraş
(Girne-Lefkoşa-G.Mağusa-Karpaz-Güzelyurt-Beşparmak Dağları)

Tüm bu güzelliklere birinci elden şahit olmak, endemik bitkileri görmek için elbette Kıbrıs’a gitmeliyiz.

St. Hilarion Kalesine gittiğinizde Mustafa Gürsel’in Historical Sites ve Wild Flowers CD’lerinden almayı unutmayın. Mustafa Gürsel’in kendi çektiği sanatsal resimler ışığında Kıbrıs’ı tüm boyutlarıyla görme imkanı bulursunuz. Mandalina eklenmiş ev yapımı limonatanın eşsiz lezzeti için adresiniz yine St. Hilarion Kalesi olmalı.

Yemeklerden sonra bahçeden toplanmış portakallarla yapılan macundan yiyip, kahve keyfi yapmak içinse Lapta Bölgesi'ne gidilmeli.

Reha hellim peyniri, çay ve Metaxa Seven Star Kıbrıs dönüşünde dostlarınıza ikram etmek için alınması gereken hediyelerdir.

Yaslı gittim şen geldim,
Aç koynunu ben geldim
Bana bir yudum su ver,
Çok uzak yoldan geldim

Rüzgarlardan atım var,
Şimşekten kanadım var
Göğsümde al yazılı,
Gazilik beratım var .

Deniz, deniz akdeniz,
Suları berak deniz
Karşımda yar ağlıyor,
Gideyim bırak deniz
Girne Liman

Bellapais Manastırı

Endemik Bir Bitki 

St.Hilarion Kalesi

Arsenal'in Otobüsü

Mavi Köşk

Delos’lu Dalgıç Der ki “Asıl Olan Derinlerdedir”

erikli-mecidiye (saros körfezi) anısı
ondört/onbeşhaziranikibinsekiz
özgürlük hiçbir zaman idmansız bırakılmaya gelmez – norman mailer



Su Dünyasının perde elli kızı Gül rutin dalış krizlerinden birini yaşıyordu. Travma olarak zuhur eden dalma hissini köreltmek için tek yolu Saros'tu. Nondiver olarak bizde dalışa davet edilmiştik. Yabancısı olduğumuz ekosistemi yakından tanıyacak, teorik dalış bilgilerini bu işin gurularından öğrenecek ve Discovery dalışı yapacaktık. Hepsinden önemlisi bilimsel gözlemle perde ellilerin nasıl beslendikleri, komünlerinde nasıl davrandıkları, nasıl işbirliği yaptıkları gibi boyutları dimağımızın ötesindeki girift konularda bilimsel veri toplayacaktık. Zengin bir amaç bütünlüğü olduğundan zerre düşünmeden tura katılma kararı aldık.

Tur programı brüte yakındı diyebilirim. Kaçta ve nerde buluşulacağı, nerede kalınacağı, kimlerin geleceği, programda nelerin olduğu konuları açık uçlu bırakılmış, her an her noktadan yeni sürpriz filizleri yeşermesine imkan veren bu yapı haftasonumuzun sürprizler okyanusuna açılacağının işaretlerini veriyordu.

İhtiyaç listesi olarak verilmiş iki mayo, bir havlu, bir çift ceyo terlik ve cilt kalınlığına göre güneş kremi – bende pösteki olduğundan getirme gereği duymadım – tedarik edip sevk bölgesi olarak bildirilmiş Kadiköy Çetinkaya Mağazası önüne gece 02:00 sularında intikal ettik. Yarım saat bekleme sonrası bir hareket belirtisine rastlamayınca içimizde sinüzoidal panik eğrileri salınıma geçti. Pik noktaya varmadan ilk gruplar sökün etmeye başladılarda paniği tolere edebildik. Dalış ekipmanlarının stok sayımı yapıldı, personel listeleri ile kafa sayıları eşleştirildi, İstanbul'la hesap kapanışları yapıldı. Yola çıkmamız için tüm engeller bir bir aşıldığından Saros'a ışınlanmaya artık hazırdık. Verilen bilgiye göre Pehlivan Otel'de kalınacak, kahvaltı sabah 08:15'te otelde alınıp tekneyle dalışa gidilecekti. İçim içime sığmıyor, heyecandan gözüme uyku girmiyor, bir yandan Boşnak stili kuru et yiyor, yol boyu Saros tabelası arıyordum. Ne yazik ki tek bir Saros tabelası göremedim. Şimdi sıkı durun komployu açıklıyorum, Saros diye bir yer yok. Erikli var, Mecidiye var, İbrice var irili ufaklı koylar var,  koskoca Saros yok. Buna ne demeli.

Otelimiz Erikli’de, teknemiz Mecidiye’de, ruhlarımız denizlerin tanrısı Poseydon’un sarayındaydı. 104 nolu odaya eşyalarımızı yıktık ve hemen uyku vaziyeti aldık. Saatimiz çalmayınca az daha uyuya kalıp geç kalıyorduk. Kahvaltıyı müteakip istikametimiz Mecidiye idi. Tekneye ulaştığımızda teknenin doluluk seviyesi %117'lere ulaşıyordu. Üst katta plajcılar, alt katta dalıcılar sürekli bir hareket var teknede. Elektronlara özgü nitelikte davranıyor teknede insanlar. Yerini tespit ettiginde, hızını takip edemiyorsun, hızını kestirdiğinde yeri bulanıklaşıyor. Kütlesel çekime maruz kalmamak icin belirli noktalara çekirdek sabitliginde konuşlanıyorduk. Elbette böylesi kaos ortamında eylemsizliğimiz dikkat çekiciydi.

Yıllar içinde geliştirilen dalış teknikleri tamamen sistemler üzerine kurulmuş. Birebir ilişkileri belirleyen Buddy Sistemi, yardımlaşma nosyonunu sağlayan İmece Sistemi, solumayı sağlayan Regülatör Sistemi, basıncı belirleyen Deko Sistemi, ustalığı işaretleyen Yıldız Sistemi Scuba Diving'in özünü oluşturan sistemler. Bunları öğrenmeden mümkün değil dalamazsın. Yeterli eğitim almadan dalarsan maskenin içine su girince çıkaramazsın, su altında regülatörün ağzından çıkarsa panik yaparsın, şnorkelin bacağına dolanırsa palet çırpamazsın. Bu işi uzmanlarından öğrenirsen eğer ne derinlik sarhoşluğu, ne emboli ne vurgun banamısın demezsin. Hilafsızım Mariana Çukuruna 10 saniyede tek parça olarak iner, megatonluk basınç altında seyyah olursunda kudret kaleminde ömür mürekkepleri tükenmeden nadide mürekkep balıklarının 8 megapikselli, housingli dijital kameranla ölümsüz enstantanelerini yakalarsın.

Şimdi yaşadığımız olayları çözümlemeye başlıyorum. Teknede en az gördüğüm Özkan Hoca. Sabahtan dalıyor akşamdan tekneye çıkıyor. Ara ara gözüme çarpıyor. Hep su altında, sanırım enerjisini deniz yosunlarından damıtıyor. Nadiren su yüzeyine çıktığı anlarda 10 deko seviyesine çıktım diyor, mistik, ruhsal bir yükselme olmalı kastettiği, çok anlayabilmiş değilim. Latif palet palet diyerek koşturup duruyor teknede. İlk tecrübesi olduğundan dokularında kabarcık yapan gazlarla nasıl başa çıkabileceğini bilemiyor, Gül bana yardım etsene dedikçe boş gözlerle palet palet diye sayıklıyor. Bir arada havlu havlu diye sayıklıyordu. Öznur gün boyu sarman kedi gibi kıvrılıp uyuyor, arada çığlık aryaları eşliğinde denize giriyor. Ümit 200 barla dalıp 40 barla çıkabilen yegane dalıcı içimizde, hafiften türkü mırıldanıyor "Alda barı kırk barı dağlara sordum yari". Hücresel basınçlarında gözle görünür bir asimetri oluşmuş. Karbüratör ayarının hava yakıt karışımını 1/16 oranında tutturamamış Gül, sinüslerinde sıvılaşma olduğu anlaşılıyor, burun bölgesinde kaçak yapıyor, şıpır şıpır damlıyor, sağnak mübarek. Ekipman Sea & Sea 750 G değil mi? Başka yerde bulamazsın öyle dalından vişne. Özkan Hocanın çapkın oğlu üst katta kızları tavlamak için bir kelebek oluyor bir arı, yapmadığı maskaralık yok. Ersin Hoca kendi dalgıç elbisesini kendi tasarlayıp diktirmiş, trikotaj üstüne seminer veriyor. Hem huysuzum hem tatlı diyen Serap Hoca boş tüpü götür, dolu tüpü getir, fermurarı çek, bc'yi as, regülatörü açık bırakma, ekipmanları platformdan al türevinden emirler dikte ediyor. Funda bir mülteci sanaldan katılmış popülasyona, denizkızı gibi bir yarısı işle meşgul bir yarısı Sharm-el Seikh'te. Benim belimde 10'luk kurşun kemer, bir elimde çay, bir elimde sigara acaba şuradan atlasam kaç dakikada dibi görürüm diyerek sondaj yapıyorum. Ruhlarımız dalgıç olmuş azot azaltırken, simurg simurg diyerek okyanus tabanında sismik döngülerle "Bizden içeri olan Biz" i keşfediyor, evrenin bire bir kopyasını çıkarıyor.

Bu arada yemek dağıtımı başlayacak ben gidip sıraya gireyim bari, bir kıçlık yer buluruzda salatalarımız rüzgarda uçuşmadan tıkınırız artık. Tepsiyi üst kata asla, kata çıkaramazsın, acemiysen, gerekli akrobatik yetenekten mahrumsan dökersin hepsini gözüm, dikkat et.

Teknenin önünde acil durumlar için dolu tüp sallandırıyorlar. Havasız kalırsan aşağıda hiç korkma doğru acil durum tüpüne koş. Keşke şu zorlu dünyada bizlerinde birer acil durum tüpü olsa da başımız sıkışınca koşu versek yanına, Hızır soyundan. Denizden çıkan dalıcılar plastik duşla bir önlerini bir arkalarını suluyorlar, fasulyeyi pamuğa yatırmışlar çimlendirmekle meşguller. Teknenin motoru sürekli devir daimde, hava basıyor boş tüplere. Kulaklarımızda geçici sağırlık zuhur etmekte.

Ne kadar bitmesini istemesekte her nesne gibi Saros gezimizinde sonu yaklaşıyor, anlamak için dalgıç olmaya gerek yok. Sırtımızda taşıdığımız yükleri geçici de olsa güverteye bırakmanın, stresten arınmanın ferahlığını hala hissediyoruz. Sabit olmayan yörüngede bağlandığımız nehir yolculuğunda bir güzel anı daha kaydettik hanemize. Teşekkür ederiz Gül.

Bir dahaki sefere Özkan Hocaya söz verdim ben de Discovery yapacağım. Temmuz'da bir daha gidelim. Ama Funda bu kez sanalda değil reelde görmek isteriz seni aramızda.

Bu bölgede dalış yapılmakta, izinsiz çıpa atmayalım lütfen. Teknenin altı yosun tutmadan durmaksızın yola devam. Çünkü görmediklerimiz, gördüklerimizin yanında Everest Dağı gibidir. Koniçiva.

Tekamülün Şiiri

Ben Toroslar çobanı, ben duvarcı ustası
cana, cama nefes veren
üç yıldızlı generalim

Önce varım, sonra yokum
bazen hiç'e, bazen hep'e
uçarım, uçarım doludizgin
bir cevherden bir cevhere

Pusulasız düştüm yola
ardı sıra bir nimetin
uzakta bir yakında bir
sade hızım değisken

Her geçen an yarılanır
bir ömürlük yakıtım
bitecek % bitmeyecek