10 Haziran 2019 Pazartesi

Akıl insanın külahında bir çividir.Yumruk yemeden içeri girmez. -Avustralya Atasözü


ŞİİR DENİNCE:




Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer
Her şeyin fazlası zararlıdır ya
Fazla şiirden öldü Edip Cansever

Demiş Cemal Süreya onun için…
Gidemeyiş

Güz ve kış ve ilkbahar geçti
Yaz çarçabuk geçti
Hepsi tekrar tekrar geçtiler
Bu bana uzun geldi

Gecem avurtlarım gibi çöktü
Ve çöktüm
Sabahım, sabahlarım
Kabından taşan sütler gibi büyüdü
Ve taştım
Gün güne taşındı, yıl yıla
Gitmedim, gidemedim…

-EDİP CANSEVER

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
-Mehmet Akif Ersoy
Sen bir deniz feneri
Aydınlatırsın geceleri
Bilmezsin neleri, nereleri



PAYLAŞIMLAR:




Dökme demirden yapılmış Whiteford Deniz Feneri, Birleşik Krallık

Fernweh

kendinizi bulunduğunuz yere ait hissedemeyip, uzaklara gitmek istediniz mi hiç? belki de bu hisse kapılıp almanya'ya taşındınız, kim bilir... işte bu hissi almanlar öylesine hissetmiş ki fernweh diye isim verme ihtiyacı hissetmişler. "uzak özlemi" diyebiliriz kısaca, yani memleket özlemi anlamına gelen heimweh kelimesinin tam karşıtı. almancanın en şiirsel kelimelerinden biri.


Ne kadar büyük olursan ol, bir rehbere ihtiyacın vardır.


0.5 uç vs 0.7 uç
Dövme yaparcasına bastıra bastıra yazan biri için tabii ki 0.7, hatta 0.9
0.9 = ilkokul
0.7 = ortaokul
0.5 = lise - üniversite
0.9 = station wagon
0.7 = sedan
0.5 = hatchback

0,5 uç zarif insanlar içindir, naiftir, kibardır. 0,7 uç bizden biridir, daha samimidir, kolay triplere girmez, işini görür bunu dillendirmez bile, ağzı var dili yoktur, sempatiktir.
0.5 uç, elinin ayarını bilmeyenlerin elinde kırılır. ona keski ve çekiç muamelesi yapan amele ruhluların ellerinde hoyratça harcandığı doğrudur.

0.5 kullananlar sanatçı ve bilim insanı olurken, 0.7 kullananlar memur, elti ve kayınço olabildiler.
0.7 uç özellikle eşit ağırlıkçıların vazgeçilmezidir.
0.5 uç ise sayısalcı tayfanın favorisidir. en minimal satır arası boşlukta bile işlemlerine devam etme imkanı sağlar.

Artiz Mektebi

“Bu okulun bale salonunu babam yaptırdı cest olaraktann" sözleriyle, parmak ucunda duramadığı için direk topuklu ayakkabıyla bale yapma gibi cin bir fikirle, artiz olma hayalleri besleyen gudubeti canlandıran perran kutman bu oyunda da süperdir.

Yeryüzünde var olan ve var olmuş olan her şeyin adı tamamen insan ürünüdür.


ŞARKI DENİNCE:
The Proclaimers - I'm Gonna Be (500 Miles)
I'm Gonna Be (500 Miles)
The Proclaimers

When I wake up yeah I know I'm gonna be
I'm gonna be the man who wakes up next to you
When I go out yeah I know I'm gonna be
I'm gonna be the man who goes along with you
If I get drunk yes I know I'm gonna be
I'm gonna be the man who gets drunk next to you
And if I haver yeah I know I'm gonna be
I'm gonna be the man who's havering to you

But I would walk 500 miles
And I would walk 500 more
Just to be the man who walked 1000 miles
To fall down at your door

When I'm working yes I know I'm gonna be
I'm gonna be the man who's working hard for you
And when the money comes in for the work I'll do
I'll pass almost every penny on to you
When I come home yeah I know I'm gonna be
I'm gonna be the man who comes back home to you
And if I grow old well I know I'm gonna be
I'm gonna be the man who's growing old with you

But I would walk 500 miles
And I would walk 500 more
Just to be the man who walked 1000 miles
To fall down at your door

When I'm lonely yes I know I'm gonna be
I'm gonna be the man whose lonely without you
When I'm dreaming yes I know I'm gonna dream
Dream about the time when I'm with you.
But I would walk 500 miles
And I would walk 500 more
Just to be the man who walked 1000 miles
To fall down at your door

Olacağım (500 Mil)
The Proclaimers

Uyandığımda olacağımı bilirim
Senin yanında uyanan bir adam olacağımı...
Dışarı çıkarken olacağımı bilirim
Seninle beraber gezen bir adam olacağımı...
Eğer sarhoş oluyorsam olacağımı bilirim
Senin yanında sarhoş olan bir adam olacağımı...
Eğer karar veremiyorsam olacağımı bilirim
Sana karar veren adam olacağımı...

Ama 500 mil yol yürürdüm
Ve 500den daha fazla yürürdüm
Sadece 1000 mil yürümüş olan bir adam olmak için...
Kapında diz çökmek için...

Çalışırken olacağımı bilirim
Senin için çok çalışan bir adam olacağımı...
Ve yapacağım iş için paralar gelirken
Neredeyse her bir lirayı seninle harcayacağım
Eve geldiğimde olacağımı bilirim
Seninle eve geri gelen bir adam olacağımı...
Ve eğer yaşlandıysam olacağımı bilirim
Seninle beraber yaşlanan bir adam olacağımı...

Ama 500 mil yol yürürdüm
Ve 500den daha fazla yürürdüm
Sadece 1000 mil yürümüş olan bir adam olmak için...
Kapında diz çökmek için...

Yalnızken olacağımı bilirim
Sensiz yalnız olan bir adam olacağımı
Hayal kurarken bilirim, hayalini kuracağımı
Seninle beraberken geçen zamanlarımın...
Ama 500 mil yol yürürdüm
Ve 500den daha fazla yürürdüm
Sadece 1000 mil yürümüş olan bir adam olmak için...
Kapında diz çökmek için...



SİNEMA DENİNCE:

Keyser Söze
-Kim bu keyser soze?
-Söylendiğine göre türkmüş. babasının alman olduğu söylenir. kimse onun gerçek olduğuna inanmaz. kimse onunla direk olarak çalışan, onu tanıyan ya da gören birini bilmez. kobayashi'ye göre herhangi biri soze için çalışabilirdi. bilemezsin. bu da onun gücüydü. şeytanın yaptığı en büyük kurnazlık tüm dünyayı yaşamadığına inandırmakmış. bana anlatılan bir hikaye var. sanırım doğru... türkiye'deki günlerinden kalma. bir grup macar kendi mafyalarını kurmak istemişler.
güçlü olmanın paraya silaha ya da mala dayanmadığını anlamışlar. güçlü olmak için diğerlerinin yapamadığını yapmak gerekir. bir süre sonra yönetimi ele geçirmişler ve...soze'nin peşine düşmüşler. o zaman küçük işleruyuşturucu işi yapıyormuş.
bir öğleden sonra evine gelmişler onu arıyorlarmış. evde karısıyla çocuklarını bulmuşlar ve soze'yi beklemeye karar vermişler. eve geldiğinde karısını tecavüz edilmiş, çocuklarını da bağırırken bulmuş. macarlar soze'nin zorlu biri olduğunu biliyorlarmış. onunla dalaşılmazmış ona iş için geldiklerini söylemişler. ona işini ve toprağını istediklerini söylemişler.
soze, aile fertlerinin yüzlerine bakmış ve adamlara gerçek arzusununne olduğunu göstermiş. o günden sonra yaşamaktansa tüm ailesini ölü görmeyi yeğlediğini söylemiş.
son kalan macar'ın gitmesine izin vermiş. karısı ve çocuklarının gömülmesinibeklemiş ve... sonra da tüm mafya üyelerinin peşine düşmüş. çocuklarını öldürmüş, karılarını öldürmüş, anne ve babalarını aile dostlarını öldürmüş. oturdukları evleri, çalıştıkları... dükkanları yakmış yıkmış. onlara borcu olan adamları da öldürmüş ve sonra birden yok olmuş.gizlenmiş sonra onu kimse görmemiş.bir efsane olmuş.
suçluların çocuklarını korkutmak içinanlattıkları bir hikaye olmuş. babanı ele verirsen keyser soze seni yakalar. kimse gerçekten yaşadığına inanmaz.
-Sen inanıyor musun verbal?
-Keaton şöyle derdi: "tanrı'ya inanmıyorum ama ondan korkuyorum". Bense tanrı'ya inanıyorum ama tek korktuğum şey keyser soze.










I’m telling you, It’s Keyser Soze!!!



9 Haziran 2019 Pazar

Sait Faik - Gün Ola Harman Ola









Bir kez daha bakmakla bir şey kaybetmezsin. -Çin Atasözü

ŞİİR DENİNCE:

MAVİ RANDEVU
Mavi bir elbiseyle gelmiştin, gökyüzü maviydi..
 Getirdiğin rüzgarla ev kokuyordun..
 Kolun koluma değiyordu, omzun omzuma..
 Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..
Bin dokuz yüz kırk iki baharıydı
Bahçeli pencereler önünde geziyorduk,
 Gözlerimiz buluşuyordu, ürperiyordum
 Gökyüzü maviydi, mendilin maviydi
Sıcak nefesin yüzüme değiyordu
 "Evlenebilir miyiz" diye sormuştum,
 Yürüyüşün değişmiş, yüzün penbeleşmişti;
 Mavi elbiseler içindeydin, gökyüzü maviydi.
Elini elime verdin, ayrılıyorduk,
 Gözlerin gözlerimde, dudakların ıslak,
 "Sık sık konuşalım" demiştin; gittin..
 Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..
 -CELAL SILAY
 
-ŞÜKRÜ ERBAŞ

PAYLAŞIMLAR:
Dünya da herşeyle alay edilir, şaka yapılır ama şiirle asla!
Sait Faik vapurları çok sever. Bindiği vapurlar kadar kaçırdığı vapurları da sever.
Beşiktaş’tan Kadıköy’e yapılan vapur yolculuğu, dünya üzerindeki en güzel şehiriçi yolculuklardan biridir.

Mutluluk gecenin ucundaki ilk maviliği, bir vapur güvertesinden seyretmektir. -Haldun Taner
Madem sevmeyecektiniz; sevişmeyecektiniz bu şehirleri nye kurdunuz. – Sait Faik Abasıyanık
Daha yolun başındayız ama menzil kadar yol da güzel.
Ölüm gideceği yere varmadan evvel önce sıkıntısını gönderirmiş.
Senin bu kadar mutlu olmana ancak senden bir ey almaya hazırlandıkları zaman izin verirlerç -Khaled Hosseini – Uçurtma Avcısı
İnsanın kişiliği bir kaya gibi sağlam olmalıdır, çünkü her şey onun üzerine bina ediliyor.
İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir. -Sabahattin Ali
Kazanmayla kaybetmenin birbiriyle kardeş olduğunu anlamakla herşeyin değişeceğine inananlardanım.
Şu dakikadan sonra, ne ben “Gel” derim; ne de sen gelirsin canımın içi…
Dikene rağmen değil, dikeni ile sevmek marifet.
Hayat zorluklarla dolu, o yüzden kavganızı doğru seçin ve hatayı sürekli başkalarında bulup sıvışmayın.
Abraham Lincoln’e “ideal bacak boyu ne kadar olmalıdır?” diye sorduklarında yalın bir cevap vermis: “Yere ulaşmaya yetecek kadar.”
Hayat aldığınız nefeslerin toplamı değildir, nefesinizi kesen anların toplamıdır.
Roman oder Novella?
Circumference Adjustment: Etrafın Ayarlanması

O küçük bir portakal ağacıydı
O ağacı kimse sevmemişti
O ağaç kimsenin dikkatini çekmemişti
O ağacın altından kimse geçmemişti
O ağacın gölgesinde kimse serinlememişti
O ağacın güzelliğini kimse görmemişti
O ağacın altında kimse uyumamıştı
O ağaçtan kimse portakal kopartmamıştı
Zaten öyle bir ağaçta yoktu, portakalda.

“Susarak edindiğin güvenli ve ortalama hayatına duacı ol” diyor coğrafyamız. Türkiye’de her şeyden korkuluyor ama ortalama olmaktan korkulmuyor.

Çok gezen tavuk ayağında bok getirir. / Çok gezen tavuk aç kalmaz.
------------------------
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”

Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “Bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. “Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

“O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”

Birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”

“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:

“Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

Lao Tzu

Akdeniz Heykeli – İlhan Koman

Puantalizm (Noktacılık) – Çağatay Odabaş – Filmlerden unutulmayan kareler

One Love - Bob Marley
Sistine Şapeli – Mikelanj’ın Resimleri
 
Hubble'dan arketipik sarmal galaksi fotoğrafı


KİTAP DENİNCE:





Amerikan Edebiyatı'nın kelime sihirbazı olarak tanımlanan King, bu eserinde bizlere dört uzun korku hikâyesi sunuyor. King'in hikâyelerinin her biri, insan doğası ve bilinçaltının karanlık köşelerinde gizlenen, yüzleşemediğimiz korkuları kaşıyarak tüm duyularımızı alarma geçiriyor. King'in roman kurgusu içinde uygulamaktan vazgeçmediği, olay eşliğinde sürdürdüğü detaycılığı korku ve gerilim ro-manlarını seven okurların keyfini katmerliyor.


Gece Yarısını Dört Geçe'de; Umacılar: Bir jetin içindeki bazı yolcuların zaman yırtılması içinde kaybolmaları, Gizli Pencere Gizli Bahçe: Bir yazarın ve onu kendi eserini çalmakla suçlayan bir psikopatın haklılıklarını kanıtlamak için gösterdikleri çaba, Kütüphane Polisi: Aldığı kitapları geri vermeyi unutan orta yaşlı bir işadamı ile hayatı emen şeytani bir varlık olan kütüphaneci arasındaki mücadele, Güneş Köpeği: 15 yaşındaki bir çocuğun doğum gününde hediye edilen bir fotoğraf makinesiyle çektiği her karede görünen korkunç ve kötü bir köpekle yaşadığı ürkütücü mücadele anlatılıyor.




1971'den beri okunan bir öykü kitabı "Parasız Yatılı". Füruzan'ın çağdaş bir klasiği...


"Füruzan, sıcak, acılı, yer yer insanın içine işleyen anlatımıyla, toplumumuzdan çok iyi tanıdığı kesitler veriyor bize. Çok yazmasına karşın yavanlığa düşmemesinin nedenini, el atmış olduğu çevreyi, bu çevredeki insan kaynağını iyi tanıyor olmasıyla açıklayabiliriz."




Sokak lambasının aydınlattığı girişte, gemi tarifesinin yanında asılı olan semt haritası dikkatimi çekti. Kırmızı bir noktanın yanında “Buradasınız” yazılıydı. Ağır ceza reisinin titreyen parmaklarıyla bu kırmızı noktaya dokunduğunu, “Buradayım ama burası neresi?” diye mırıldandığını duyar gibi oldum.


Mevsimlerin hızla değiştiği, hayatın akıp geçtiği bir kış gecesi kaybolan yaşlı komşusunu aramaya çıkan bir adam, yaşadığı mahallenin bildik sokaklarında tekinsiz bir yolculuğa sürüklenir. “78 Nova”nın kadife koltuklarından üniversitenin gizli dehlizlerine, zifirî karanlıktaki bir heykel sergisinden kendi filmini çekenlerin açık hava sinemasına, eski bir sarayın bahçesinden bağlar arasındaki hayal evine ve nihayet yeraltındaki metro inşaatından ölüm kuyularına uzanan bu yolculukta kahramanımız hem yol boyunca karşılaştığı insanların hikâyelerinin bir parçası olacak hem de yaşlı komşusunun kim olduğunu öğrenecektir.


Murat Gülsoy, sıradan hayatların ardına gizlenen karanlığı, on yıllarca saklanan derin korkuları, yaşlı kalplere gömülmüş hüzünlü aşkları, başkalarının aynasında kendi benliğiyle yüzleşmeyi fantastik, yer yer grotesk bir arayış hikâyesine sığdırırken sırlarla dolu geçmişin kapısını cesaretle aralıyor.


Ve Ateş Bizi Tüketiyor… Gecenin içinde dolananların, gecede kaybolanların romanı…



ŞARKI / TÜRKÜ DENİNCE:

https://www.youtube.com/watch?v=3SfSQ3lQmJw

Lily was here - Candy Dulfer / Dave Stewart

https://www.youtube.com/watch?v=4O_YMLDvvnw

Gary Moore - Still Got The Blues
Still Got The Blues

Used to be so easy to give my heart away.
But I found out the hard way,
there's a price you have to pay.
I found out that love was no friend of mine.
I should have known time after time.
So long, it was so long ago, 

but I've still got the blues for you.


Used to be so easy to fall in love again.
But I found out the hard way,
it's a road that leads to pain.
I found that love was more than just a game.
You're playin' to win, but you lose just the same.




So long, it was so long ago,
but I've still got the blues for you.

So many years since I've seen your face.
Here in my heart, there's an empty space
where you used to be.
So long, it was so long ago,
but I've still got the blues for you.

Though the days come and go,
there is one thing I know.
I've still got the blues for you.


Hala dertli
Eskiden kalbimi vermek çok kolaydı
Ama zor yoldan keşfettim
Ödemek zorunda olduğun bir bedel olduğunu
Fark ettim ki aşk benim arkadaşım değildi
Bunca zamandan sonra bilmeliydim

Çok uzun,çok uzun zaman önceydi 
Ama hala senin için dertleniyorum.



Eskiden çok kolaydı tekrar aşık olmak
Ama zor yoldan keşfettim
Bu acıya yönelten bir yol
Aşkın sadece bir oyundan daha fazlası olduğunu buldum
Kazanmak için oynuyorsun ama aynı şekilde kaybediyorsun


Çok uzun,çok uzun zaman önceydi
Ama hala senin için dertleniyorum.

Yüzünü gördüğümden beri uzun yıllardır
Tam kalbimde,boş bir yer var
Eskiden olduğun yerde
Çok uzun,çok uzun zaman önceydi
Ama hala senin için dertleniyorum

Günler gelip geçerken
Bildiğim tek şey var
Hala senin için dertleniyorum.

FİLM DENİNCE:





There Will Be Blood / Kan Dökülecek


Yönetmen Paul Thomas Anderson

Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Paul Dano, Dillon Freasier   

Tür Dram


Kan Dökülecek'te, Daniel Plainview, 1900'lü yılların başlarında ıssız bir bölgede, petrol arama çalışmalarını sürdüren bir şirketin sahibidir. Daha fazlasına sahip olmak isteyen bu hırslı adamın hayattaki tek varlığı küçük oğludur. Petrol buldukları bu bölgeyi yörenin yerlilerinin izniyle arama iznini satın alan adam hırsın götürdüklerine tanık olacak, diğer yandan ise kasabanın gencecik rahibinin yaşantısındaki hırs faktörü de Daniel'da olduğu gibi, sahip olduğu yegane şeyi mahvedecektir.


Genç yönetmenler kuşağının en yetenekli isimlerinden biri olan, genç yaşında 'Magnolia', 'Boogie Nights' ve 'Punch Drunk Love' gibi kült filmlere imza atan Paul Thomas Anderson'ın en ses getiren filmi olan iki Oscar ödüllü Kan Dökülecek, 2000'li yılların en büyük sinema olaylarından biriydi.





The Reader / Okuyucu


Yönetmen Stephen Daldry

Oyuncular: Kate Winslet, Ralph Fiennes, David Kross 

Tür Dram


II. Dünya Savaşı ertesi, Almanya. Michael adlı genç, kendisinin yaşça iki katı büyük olan Hanna Schmitz’e aşık olmuştur. Gizli bir ilişki götüren ikilinin aşkı Hanna’nın bir gün ortadan kaybolmasıyla biter.


Aradan 8 yıl geçmiştir ve hukuk okuyan Michael savaş suçları mahkemesinde gözlemcilik yapıyordur ve bir gün sanık sandalyesinde Hanna’yı görür. Mahkeme’de Hanna’nın geçmişi ortaya dökülürken, Michael ikisinin de hayatını değiştirecek bir sırrı ortaya çıkarır.


Kate Winslet, bu rolüyle Altın Küre Ödülleri ’nde En İyi Yardımcı Kadın , Akademi Ödülleri ’nde En İyi Kadın ödüllerinin sahibi oldu.