5 Mart 2011 Cumartesi

Kuş Avladım Kuşadası'nda. Kekliklere Doyamadım.

Anatole France “İlk kez ata binmenin ne anlamı kalırdı, anlatamadıktan sonra” demiş. İlk kez Kuşadası'na gitmenin ne anlamı kalırdı, anlatmadıktan sonra diyerek şakşuka tadında bir gezi anısı kalsın benden yadigar diyorum. Hiç görmediğim yerlere gideyim dedim bu yaz tatilinde. Kuşadası’nı da görerek, repertuarımı bir barem daha genişletmem kaçınılmazdı bu şartlar altında. Kuşadası’nın yerlisi sadece “Ada” diyor. Bende yerli malı kullanayım azıcık bu yazımda yalnız “Ada” diyeyim bundan sonra. İngilizler, Hollandalılar gırla demişlerdi Ada da. Irish Pub’lar, Meryemanalar, hem kültür hem kütür kütür kap götür vizyonu hakimdi bende. Kaderin cilvesine bakın ki kaput almayı unutmuşum, güya skor yapmak için gidiyordum Ada’ya. Çekim yasası gereği daha baştan olaya kanalize olmalıydım. Ulan secret, yine kadere, şansa kaldı demek ki işim. Ada da ilk işim nöbetçi eczane aramak olsun. Hodri meydan diyerek Blue Sky Otel’e öğle saati sularında göç ettim. Daha resepsiyonda mahkum gibi karşılandım, anında bilezikledi hatun bizi. Dedi artık her şey serbest sana. Birde bulabilseydim ne ala.

İranlılar, Romenler, Hollandalılar, İngilizler, Ruslar, Fransızlar, Belçikalılar, Almanlar, Çinliler tam bir international festival bana. Kızların hepsi birbirinden yahşi. Ama çoğu onsekiz yaş altı kırmızı bilezikli. Dikkatli ol Ketenim, hata yaparsan gazetelere manşet olduğunun resmidir. Bende garantiye aldım kendimi, elli üzeri münasiptir dedik.

Ailesi ile gelmiş bir Romen kız. Her türlü aktiviteye katılıyor. Disco danslar, limbo danslar, yorgunluk nedir bilmiyorlar anne kız. Ben köşede biramı yudumlayıp onları seyrediyorum. Arada İranlı kızlara laf atıyorum. İngilizce bilmiyorlar. Durum böyle olunca bende Farsça konuşmak zorunda kalıyorum. Haşu şaşu haşu nasıl gidiyor tatil diye soruyorum. Cihar Şembe gelmişez, şeşi penci devam ediyez diyor tatlı tatlı. Bende hep yek diye yanıtlıyorum ahesteden. Kesin bu kız Tebrizli. Gözlerinin güzelliğinden belli. Ben radar faaliyetlerine ara vermeden devam ediyorum. Çalışan kızlarda hiç fena değilmiş. Hele bir sarışın var, akşamları Blue Corner’de Türk kahvesi dağıtıyor. Muhabbet edeceğiz diye her akşam beşer beşer kahve içmekten kısa süreli bağırsak düğümlenmesi olayı yaşıyorum. Ama kızın muhabbetine de değmiyor değil. Feda olsun umumide harcadığım zamanlar.

Artık alışkanlık yapmıştı, bu senede aromatik masaj yaptırdım. Birde pırlanta dişli İzmirli kıza cilt bakımı yaptıracaktım son anda vazgeçtim. Cilt bakımı esnasında el göz koordinasyonunu sağlayamazda bir densizlik yaparsam suratımı kızgın buharla yakıverir bu kız dedim. Peeling prosedürleri içimizde kalakaldı. Helali hoş olsun.

Çok uluslu bir tatil köyü olunca animasyon gösterilerinde dil eğitim merkezindeymiş havası hakim. Her dilden simultane çeviriler yapıyor zenci animasyonu yöneten zenci. Ben Abanoz diyorum kendisine. Herifçioğlu ne kadar da geveze. Ale ale aleeee, obade obade obadeleeeee… Bir sus kardeş ya çevremize konsantre olamıyoruz. Best Couple yarışması burada da fiks menüde. Balon patlatmaca, bardak-şişe gibi erotik oyunlarla yalnızlık daha bir derinden hissediliyor yürekte.

Topless, tanga, g-string kavramlarını yakınen inceleme fırsatı yakaladığıma memnunum. Fikret Kızılok’u anıyorum içimden, “Bir hasretlik yüzün vardı, karpuz gibi ütün vardı, yaşanacak çok şey vardıııııı”… Adanalılar gibi karpuzu kabuğuyla yerim, hatunu donuyla. Lazer operasyonu neticesinde gözleri test etme imkanı da buldum, çok şükür…

Bodrumda her şey dahil bir otel için müşteriler suç duyurusunda bulunmuş. Yemeklerde hep kurufasulye veriyorlar diye. Metan gazı doldurmuştur oteli. Havuz da doğal jakuzi olmuştur, ılıca kıvamında. Bu customer’larada bir şey beğendiremezsin bu alemde. Bizim otelde yemekler allahtan çok kötü değil. Gerçi önemli olan alkol olsa da arada yemekle alt yapıyı güçlendirmek icap ediyor.

Ada’da trafik uyarı işaretlerinde de bir denyoluk var. “Aracınız Çekilebilir” diye ikaz işareti var. Elimizde şimdilik çekici yok ama her ana satın alabiliriz, aman dikkat diyorlar.

Kadınlar Plajı gayet güzel. Geniş kumsallar, kalabalık insanlar ama oldukça dalgalı bir deniz var. Yasaklar tabelasında hilafsızım en aşağı yetmiş tane kural var. Koşmak yasak, yürümek yasak, top oynamak yasak, hapşırmak yasak, konuşmak yasak, flört etmek yasak, yasakta yasak. Geceleri termal kamera ile gözleniyor sahil. Kaçamak yapan çiftlere Arena tadında baskınlar veriliyor.

Scuba, parasailing, jetski benzeri water sports aksiyonlarıda oldukça fazlaydı. Ben çok katılmadım bu tarz faaliyetlere. “Water Sports” porno dünyasından abuk bir çağrışım yapıyor kafamda. O da kusur kalsın, ben almayayım dostlar.

Barlar sokağına gittim bir akşam. Jimmy’s Irish Pub’ı çok methetmişlerdi. Almadılar tabi benim gibi physco killer’ı. Yalvardım cash para önerdim, ağladım ama kafa kola alamadım bodyguardları. Bir başka yere gitmek zorunda kaldım. Zaten içeri girdiğimde kafam bin dünyaydı. İçerde de biralama yapınca ellerimin kontrolünü kaybetmişim. Birde baktım muhteşem döğmeli bir İngiliz kız beni güvenliğe şikayet ediyor. Rahatsız ediyormuşsun diye uyarı yedim. O sinirle Dale Don Dale, Babana Dale, Ananı Yale diye girişecektim adamlara ki zor dizginledim Ölümcül Terminatör Sinirlerimi. Attılar tabi beni pubdan. İçeriside harikaydı hani. Mohito’nun reklamındaki gibi eronarkotik dans eden çiftler, her tür faaliyetler, göz alıcıydı. Çok kalamadım içerde yanarım, ona yanarım.

Antik Efes şehrine akın akın gidiyor insanlar. Rehberde anlatıyor bir yandan. Dişli köleler değerli, dişsizler değersiz oluyormuş, erkekler tuvaletinde ortadaki havuzda naturel sesleri kamufle etmek için kurbağalar oluyormuş, bazen de bir kemancı keman çalıyormuş insanlar relax olurken. Mermerler çok soğuk olduğu zamanlar zenginler kölelerini önceden gönderirlermiş mermerleri ısıtmak için. Zenginlik böyle bir şey işte. Her yerde rahat etmek istiyor insanoğlu. Genelev ve Kütüphane alttan tünelle birbirine bağlıymış Kütüphanede kadın anatomisi öğrenip, karşı tarafta da pratik yaparlarmış.

Öğle yemeğinde bir lokantaya götürdüler. Açık büfe yemek sırasında önümdeki sırada bir Kazak züeli vardı. Bende tepsisine tıklayı verdim. Kızın çok hoşuna gitmiş olacak gülümsedi bana. Ama o da İngilizce bilmiyordu maalesef, ileri noktalara taşıyamadım bu şerbetli hadiseyi.
İsabey adlı Selçuklu camisinide gezdim. Selçuklu camileri dışardan görkemli, içerden sade olurken, Osmanlı camileri dışardan sade, içerden konforlu olurlarmış.

Meryem Ana (Virgin Marry)’da mum yaktım, dilek çeşmesinden su içtim, dilek diledim. Aman Meryem Ana ivedisinden yıldırım telgrafla gönder ki, daha fazla beklemeyelim. Tamam tamam kızma hemen, sabrederim ben, ne zaman gönderirsen gönder, ama gönder olur mu?

Öğrendim bunları, genel kültürüm gelişti. Kuru kuru denize girip gelmedim anlayacağınız. Ve unutmadım öğrendiklerimi.

Tekne turuna da çıktım. Ada’yı “koy koy” gezdim de, “koy koy” sabahı edemedim. Lanet olsun.
Hastalıklar nasılda musallat olabiliyor insana. Kimilerini gelip bulabiliyor musibet. Kim karar veriyor buna? Bir küçük kız var otelde. Biraz sorunlu. Durmadan ileri geri sallanıyor. Hayatın yükü küçük omuzlarına fazla gelmiş gibi, dengelemekte zorlanıyor, ileri geri sallanıyor bir sarkaç gibi. Umarım devam edebilirsin küçük kız bu çabalarına. Bambaşka bir gelecek yaşamak varken, sen koca bir yük taşımaktasın omuzlarında. Adalet neresinde? İsyansa, isyan.

Artemis
Efes
Meryem Ana
Enfesssss
İçtim çok bira
Miller yoktu sadece Efes…

Not: Çinici ressam kızı unutamadım yaa… Evlenme teklif etsem geri çevirir miydi? Hayıflan bakalım Keten, nereye kadar. Unutma ki dipte de hayat var. Keten derki bu gezi yazısı “Diyalog” dergisinde yayınlanmayacaktır. Yer altı edebiyatından fışkırıp geldiğinden sadece ve sadece “Monolog” dergimizdedir… Bir nebze olsun işlerinizden uzaklaşıp, tatilin tadını çıkartın. Yüzsek dozda adrenalin ve verimli fırsatlar sizlerin olsun. Bol bol kitap okuyun, sinemaya gidin, cevhere ulaşın. Sene ye Mikanos’tan canlı yayındayım. İzlemeye devam edin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder