5 Mart 2011 Cumartesi

Bir Işık Ülkesi

SekizAğustos2009 - OnaltıAğustos2009, Kaş


-Tanrı büyüktür,
fakat orman ondan daha büyüktür.
Kızılderili Atasözü

Bir kara cüce bal arısıyım Teke Yarımadasında, kraliçe arım Maya olmadan petek yapmak ne haddime diyerekten bu yaz kovan olarak Kaş’ı yurt eyledim kendime. Her ne kadar cüssem itibarıyla cüce olsamda yörük cinsinden sayılırım. Alçak alaftan yem yemem, Kaş’tan daha güzel yer bilmem gayri.

En hasından Cevat Şakir ustamın betimlediği imbat serinliğinde tazelenmiş aromalardan, rayihalardan tatmak, bu zenginlikleri zihin imbiğimden geçirip anzer balı kıvamında yepisyeni tatlar elde etmek için vurdum kalemin beline.

Balı peteğinden yemek makbulmüş derler. Kaş begonvillerinden topladığım anıları, bağrımın tandırında pişirdim. Biraz pejmürde de olsa nihayetinde zahiride petek yapabildim. Inbox’ınıza transplantasyon yaparken köklerin kesinlikle bol hava almasına hususi gayret ettim. Gerçeğine kıyasla zahirisi yavan kalsada kulaklarınızda aksak bir terenni yaratabilirsem ne ala diyorum. Bu özel peteğin bir elmas gibi olduğunu hatırlatmadan geçmeyeyim. Kullanım değeri yoktur. Ancak paradoksal olarak karşılığında birçok hayal elde etmek mümkündür, anılarınıza çağrışım cabası.

Sekiz Ağustos cumartesi günü Antalya Havaalanından transferle, Kemer, Olimpos, Phaselis, Dalyan, Demre, Kekova’nın yer aldığı sahil güzergahından ilerleyip Kaş’a ulaşıyorum.

Çukurbağ yarımadasında yer alan Amphora Hotel’e yerleşiyorum. Otel hakkında detay bilgi vermeyeceğim. Mutlu Tönbekici’nin Küçük Oteller Kitabına dönmesin. Dinlenmek, kitap okumak, denize girmek için gelmişim. Meis adası’nın gözünün içine içine bakıyorum.

İlk günler otelin plajında denize giriyorum. Deniz yürüme mesafesinde. Kayalık yamaçlardan inerek deniz kenarına ulaşıyorum. Kumsal yok, iskeleden jackknife stili atlıyorum, ustura kıvamında havada bir kapanıp bir açılıyorum, torpil ihtişamıyla suya dalıyorum. Yasemin Dalkılıç yetkinliğinde derinlerde volta atıyorum. Su tertemiz, dip capcanlı.

Sonraki günlerde tekneyle Kekova’ya gidiyorum. Sunken City hazinelerini akvaryumdan izliyorum. Üçağız Köyü, Kaleköy birbir görüp, turkuaz-mercan koylarda denize giriyorum. 

  
Ertesi gün yine oteldeyim. İllede mavilim deniz diyorum. Kitap Hırsızı’nı nihayet bitiriyorum. Himmel (Cennet) mahallesinde siyahi olimpiyat atlet Jesse Owens’a özenip yüzünü kömürle siyaha boyayarak olimpiyat rekoru hayalleri peşinde koşan dostu Rudy ile büyüyen Liesel Meminger’in ölüm meleğinin ağzından anlatılan dokunaklı hikayesi.

Sonra Xanthos’la jeep safariye çıktım. Xanthos yunanca sarı/sarışın demekmiş. Aynı zamanda Likya ülkesinin başkenti imiş.
   
Üzümlü Köyünde kahvaltı yapıyoruz. Bazı hoş ve bazı nahoş olaylarla karşılacağımız yönünde rehber bizleri uyarıyor. Köylü çocukların gerilla taktiğiyle saldırılar tertiplediği su savaşlarına maruz kalıyoruz -rehbere göre nahoş, bize göre hoş bir olay. Bir kova su yedim kafamdan aşağıya. Islanmaya alıştırıyorlar yavaş yavaş. Akabinde Trabzon lastiklerimizi giyip, baret kafamızda Saklıkent’te sularla, çamurlarla boğuşarak güya yürüyüş yapıyoruz. Birinci çavlana kadar ilerliyoruz vadide. Dönüşte yemeğimizi yiyoruz. Yemek faslı bitince doğruca çamur banyosuna. Çamura bulanma, halat çekme yarışması derken çay’da yüzüyoruz. Xanthos antik şehrini gezip, Patara’da caretta carettalar’la dalgaların güdümünde hasbihal ediyoruz. Kalkan’dan karpuzumuzu alıp, Kaputaş Plajına iniyoruz.

Gündüz gezilerinin ardından her akşam elbette Kaş’a dolmuşla iniyorum. Mavi’de oturup bira içerek, çerez niyetine kavrulmuş badem yiyerek uzay zaman boyutunda enerji denizine bağlanıyorum. Gece yarısı mercimek çorba içiyorum, tam bir kalori fabrikası. Semazenler gibi otele dönüyorum sonra.    

Dalyan’da mavi yengeç’i, Demre’de Noel Baba’yı bu sene pas geçtim. Telafisini bir başka çevrime bırakıyorum.

Anadolunun en parlak uygarlıklarından Likyalılarla tanışıyorum Kaş’ta. Likya, ışık soylu/ışık ülkesi demekmiş. Güzel Sanatlar ve güneş tanrısı Apollon da burada doğmuş. Işıktan bir şey gizlenemezmiş. Nostradamus evsafında kahinleri meşhurmuş.

Tarihçi Herodot’un anlattıklarına göre Xanthoslular, Perslerin bitmez tükenmez kuvvetlerine karşı, az sayıda güçleri ile dövüşmüşler ve yiğitlikte nam salmışlar amma velakin yenilmişler.  Kadınlarını, çocuklarını, hazinelerini, kölelerini, hayvanlarını kaleye doldurmuşlar. Kalelerini ateşe vermişler. Tarihteki ilk toplu intihar vakasıymış. Bu ateşten yalnızca başka yerlerde bulunan Xanthoslular kurtulabilmiş. Onlar da şehri baştan kurmuşlar.

Bir efsaneye görede Denizler Tanrısı Poseidon kızmış bir gün Likyalılara. Onları cezalandırmak için, kükreyip çıkmış denizlerin dibindeki sarayından. Üfledikçe fırtınalar kopmuş, dalgalar devleşmiş, ovanın içlerine kadar girmiş. Denizden karaya doğru esen kuvvetli rüzgarlardan ziyan olmuş tüm Xanthos Ovasının ürünü, kaçmış beti bereketi. Fırtınalar böyle güçlü, günlerce devam etmiş ama Poseidon sakinleşmemiş, tüm sahiller ve Patara kenti sular, kumlar altında kalmış.

Kahinlere danışmışlar sonra. Kahinler düşünmüşler taşınmışlar sonunda bir karara varmışlar. “Tüm Eşen ovasının kızları, kadınları, Patara’dan batıya doğru el ele tutuşup dizilsinler. Yüzlerini denize dönüp, eteklerini kaldırarak, donlarını sıyırsınlar. Utanan Poseidon üflemekten vazgeçer, sarayına çekilir, Xanthos Ovası, Likya halkı da kurtulur” demişler.

Xanthos ovasının bütün kadınları, kızları akın akın inmişler Patara sahiline. Fırtınaya karşı gelmek çok zormuş ama onlar sıralanmışlar el ele kilometrelerce. Kadınlar dizilince sahil boyunca el ele, çıkarmışlar donlarını denize, Poseidon’a atmışlar. Öylece beklemişler bir müddet. Bizim kocamış kart Poseidon utanırmı hiç. Üfledikçe üflemiş, üfledikçe üflemiş. Makedonyalı Büyük İskender yetişmişte zor kurtarmış Xanthos’lu kızları telef olmaktan. İskender mesut, kızlar mesut yaşamışlar bir süre. Sonra Sarı Keçililer gelmiş, ardından kuzenleri Kara Keçililer. Büyük İskender barınamamış oralarda. Sonra höt demiş Osmanoğlu hepsine, borusunu öttürmeye başlamış tüm Anadolu’da. 

Kalıplaşmış bir tekerleme ile başlayan Kaş gezisi, kalıplaşmış tekerleme ile bitiyor ve şartlı tahliye olduğum iş hayatına zorunlu geri dönüş yapıyorum. DJ Serkan yüksek volume’dan remix’i veriyor kulaklarımıza “Gide gele arıyorum ama aşk bile yok, ona buna soruyorum. Sağa sola atıyorum ama zar bile yok, kumar oynuyorum...”


That's all folks!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder