4 Mart 2011 Cuma

Uludağ’a Med-Cezir

Biraz temiz hava almak, biraz spor yapmak, kaynaşmak ve mümkün olduğunca stresimize şifa bulmaktı amacımız. Ailelerimizin de katılacağı Uludağ’a bir hafta sonu gezisi işte böyle oluştu fikrimizde. Biz de bu fikrimize sadık kalarak ivmelendik, harekete geçtik.

Metal kelebekler gibi titreşerek bir cuma akşamı otobüslere doluştuk. Bir cümbüş, bir karnaval içimiz kıpır kıpır. Rüzgar da keyfe gelmiş, coşkunca esiyor. Uğurluyor bizleri kendince. Yapma etme dedik, feribot çalışmaz dedik dinletemedik. Varsın bir saat kaybedelim Lodos’tan, neşemiz yeter. Körfezi dolaştık ateş böceklerinin refakatinde. Ardından kısa bir mola Bursa’ya gelmeden.

Uludağ’ın eteklerinde jandarma yola düşmüş, bizleri beklemekte. Haber de vermemiştik geleceğimizi hani. Biz de bir kurum, bir kasılma, iner inmez otobüsten yüksek perdeden hoş bulduku salvoladık. Asabi bir hoş geldinizden sonra, komutan durumu açıkladı. Tabiat ana bizi burada da yalnız bırakmamış, aklı sıra bize sürpriz yapacak. Bir iki ayak oyunu yolu çökertmiş. Her türlü düzenbazlık bu Tabiat Ana‘da. Ama o kurtsa, biz de tilki. Bir elense, bir tek paça, çöktük tepesine topluca. Uslu uslu açık et bakalım sırlarını dedik. Ermiş zanaatıyla öğreniverdik zirveye giden stepne yolu. Bir iki saatte orada kaybedince kuzucuklar yoruldu, uyuyu verdiler annelerinin yamacında. Babalar efelendi, dediler gidelim Çekirgeye. Oğlum Uludağ, Kafdağı da olsan, Rahibe Teresa’yı da çağırsan biz yine varırız şahika’ya.

Otelde süzme çikolatalarla karşılandık. Beslenme saatimiz çoktan geçtiğinden, acilen sofralara kurulduk. Kayak yapacaklar beynelmilel formaliteleri tamamladıktan sonra, dinlenmek üzere otağlarımıza çekildik. Sabah saat 7’de mahmur gözlerimizi ovuşturmadan zenci hocaların karşısında bulduk kendimizi. Bu baton, bu kayak, bu da kar sapanı. Daha işin ehli olmadan küüüüüt, bu da alçak sürünme, acemi stili. Hocaların defalarca anlatmalarına inat, bir çoğumuz kayakla güvercin taklayı ısrarla karıştırmakta. Onun ekipmanları elbette farklı. Ya minder, ya kasa. Prof’lar dersi atlamış, dağa vurmuşlar kendilerini. Hız, estetik, güç bir araya gelmişler.

Kimi keyif yaptı, kimileri de tele otomasyon dehalarının önderliğinde zirveleri fethe çıktı. Yürüyüş yapanlar mı dersin, dinlenenleri mi dersin, kendini dağcı zannedenler mi dersin. Motor sporları, kar sporları envai çeşit. Kahkaha, efor pes perdeden. Salep ve sıcak şarap cabası. Akşam oldu, perde indi. Kayak yapanlar için yer çekimi üç katına çıkmıştı. Aheste hareketlerinden rahatlıkla anlaşılıyordu. Bazılarımız alkolün yeteneklerini keşfe çıkmıştı. Günü değerlendirmek için sabah yine erken kalktık. Kahvaltı, yürüyüş, kayak derken bavullarımız toplanmış, otobüslere doluşmuş. Biz de takıldık peşlerine. Feribot’a vardık nihayetinde. Yorgunluk saf alkol gibi damarlarımızda dolaşmakta. Gözlerimiz devrilmiş, kulaklar radyoda skor arayışında. Buzlu deniz havasıyla, demli çayla kendimize geldik vapurda. Memleketimize ulaştık akşam dokuz sularında. Hayatta gölge oyunu misali. Farkına varmadan geçmişte gidiyor bile. Bize yegane kalan o şerbetli hatıralar. 

Bir sonraki gezi anımız Times’a kapak olursa sakın şaşırma.

Sıcak bir atmosfer, özverili bir organizasyon. Teşekkür ederiz. Önümüzde Rio var. Hem  de festival zamanı. Haydi durma samba.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder