5 Mart 2011 Cumartesi

Yorum Yorum

APOLLON11DIONYSOS12
oyunkırankırana  
titreşimyüksek frekanstan  
kadrocabbar  
sürebitmez tükenmez  
    
FATİH ***BÜLENT***
CENGİZ ***SERDAR .Y***
ÖZCAN ***AYHAN ***
ATİLLA ***RIDVAN***
RÜCHAN ***ASLAN ***
KEREM ***TOLGA ***
GÖKHAN ***DEĞER ***
SERDAR A***CAN ***

Antik dönemlerde dinsel açıdan önemli olan olimpiyatların tüm dünya insanlarını birleştiren, sporun evrensel özelliğini zihinlerimize nakşeden bir misyonu vardır. Kazanma, rekor kırma, rekabet ve ardından kürsüye defneden yapraklarla örülü hale ile taçlanmak insanoğlunu her daim cezbetmiştir.

Olimpiyat oyunları Zeus'un oğulları Apollon ve Dionysos'un birbirlerine üstünlük kurmak için yaptıkları mücadeleden doğmuştur.

Oyunlar başlarken Yunan site devletleri arasında savaşa ara verilir, silahlar bırakılırdı. Bizde sözel savaşımıza ara verip Dionysos ve Apollon arasındaki maça tarihsel periskobumuzla bir bakış atalım.

Dionysos takımı üzümü, şarabı ve sarhoşluğu keşfetmiş, kahramanlara yakışan maceralara atılma hevesi ile yayılmış sahaya. Sürülerin koruyucusu Apollon takımı, müziğin, şiirin ve kehanetin tılsımına sahiplerdi, bir o kadar da acımasız savaşçıydılar.

Apollon'da Fatih, Mimar Sinan'a nazire yaparcasına geçilmez kalebentler inşa ediyordu kalesine. Enerjik Özcan tükenmeyen krom madenlerinden aldığı güçle savaşımını veriyor, rakibi bozguna uğratıyordu. Cengiz bir senfoni orkestrası eşliğinde mükemmel ritim tutturmuştu. Atilla şafakla beraber bütün hünerlerini giyinmiş, ön saflarda rakibe kafa tutuyordu. Gökhan jilet keskinliğinde paslar çıkarıyor, o meşhur çırpma stiliyle rakiplerini kelebekler gibi havalarda uçuruyordu. Rüçhan zaman artık bizim zamanımızdır diyerek meydana salto ile dalarken, Kerem takımın senkronizasyonunu sağlamak için çabalıyordu. Serdar tempoyu üst seviyeye çıkarmış, rakibi tüketiyordu.

Dionysos'ta izbe sokakların ve Tekfur sarayı harabelerin bir numaralı kalecisi Bülent berbatı pas geçmiş, averaja kanalize olmuştu. Rıdvan yağız atına binmiş, yedi başlı ejderha ile çarpışıyor, arada hasar gören zırhını ornarmak için kısa molalar veriyordu. Kordinatör Ayhan cepheyi arşınlıyor, bir kurmay gibi takımda disiplini muhafaza ediyordu. Aslan binlerce ışık yılı öteden süzülüp gelen oyunuyla rakibin bilincini alt üst ediyordu. Serdar, egemen söylemin dışında geliştirdiği farklı tarzıyla jet motorları üzerinde sortiler yapıyordu. Demarkajda ustalaşan Değer fırtınaya dönüşmüş, Florida sahillerini yokluyordu. Can daha üstün bir oyun yaratma görevini aktif olarak üstüne almıştı. Yenilmez armada Tolga orman yangınının gözüne gözüne dalıyor, cümle dağları yerinden oynatıyordu.

İşte olimpiyatların ilk oyunu bu vibrasyonda cereyan ediyor, çok şık bir maç oluyordu. Oyunun ikinci yarısında iyice bastıran Apollon umduğunu bulamıyor, vuslata beş kala oyun Dionysos'un galibiyeti ile bitiyordu.
 
Dipnot:
Anlık başarı değil, sürdürülebilir başarıdır önemli olan. Yaşama tek bir açıdan bakıyorsanız işte o zaman endişelenmeniz gerekir.

Tiyatro insanı, insana, insanla ve insanca anlatma sanatıdır. Tiyatroyu unutmayalım.
Musahipzade Celal'in her dem yeşil oyunları: İstanbul Efendisi, Macun Hokkası, Atlı Ases, İtaat İlamı, Fermanlı Deli Hazretleri, Aynaroz Kadısı, Bir Kavuk Devrildi, Pazrtesi Perşembe. Hiç olmazsa kitaplarını okuyalım, temin edip sahaftan.

Live and let live düsturuyla hepimize iyi haftalar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder